Çocukluk merakı antikacı yaptı

TAKİP ET

Şanlıurfa'da yıllardır biriktirdiği antika eşyaları bir araya getiren Hasan Karasapan, antika eşyaları Tarihi Gümrük Handaki 20 metrekarelik dükkânında sergiliyor.

Çocukken el arabasıyla topladığı eski eşyalar arasında antika değeri taşıyan malzemeleri toplayan Hasan Karasapan, bunu meslek haline getirdi. 44 yaşındaki Karasapan’nın işyeri adeta antika dükkânını andırıyor. Karasapan, Gümrük handaki dükkânında sergilediği eski eşyalara gözü gibi bakıyor. Haftanın 3 günü diyalize giren Karasapan, boş zamanlarını dükkânında geçiriyor.

Karasapan’ın dükkânında sergilenen antika eşyalar Şanlıurfa’daki film çekimlerinde aksesuar olarak kullanılıyor. Bakır eşyaların daha sağlıklı olduğunu ve bu nedenle yıllardır antika eşyalar topladığını anlatan Karasapan, çocukluk merakının kendisini antikacı yaptığını söyledi.

Antika eşyaların unutulmaması istiyor
Tarihi Gümrük Han’ında antika eserler satan esnaf Hasan Karasapan, ‘’Dükkanımda antika hamam tasları var, pilav sahanları, tirit sahanları, var. Eski bakır süzgeçleri var, büyük yemek tepsileri var, su kazanı ve bakır kazan var.  Bu gördüğünüz kaya tuzu içine ışık takıyorsun gece yattığın odaya ışık saçıyor ve bütün pisliği alıyor çok faydalı bir şeydir. Meraklısı da var baya, mesela bu sandık eskiden gelinlere yapılan bir sandıktır, içine xışrı yani takılarını koyarlardı ve gelinlerin olmasa olmazıydı. Üstü teneke içi tahta, baktığımız da ne kadar güzel adeta bir tarihi yaşatıyor. Bunu yapan 70-80 -100 yıl öncen nasıl ne şekilde yapmış merak ediyor insan, yani bunların kıymetini bilmek lazım. Buda eski bir tüfek bu artık çalışmaz süs olarak evlere, duvara asılıyor. Tek isteğimiz bunların unutulmaması mesela kendi mermisini kendi yapardı parayla almazdı tabi buda çalışmıyor ama meraklısı bunu evinde süs olarak bulunduruyor.”


“Eskiden kimse çarşıda yemek yemezdi, sefer taslarından yerdi”
Antika eserler satan Karasapan, eskiden kimsenin çarşıda yemek yemediğini ileri sürerek sefer tasları ile evden getirdikleri yemekleri yediğini aktararak, şöyle devam etti, “Eskiden çarşıda yemek yemezlerdi evde akşamdan kalan yemekleri sefer taslarına koyar. Sabah erkenden gelir dükkânını açar yemeğini hem sabah hem öğlen yerlerdi. Akşam olunca tekrar sefer taslarını kendileriyle eve götürüyorlardı.  Şimdi hep dışarıda lokantada yemek yedikleri için hastalar. Yani ne oldu bize, evimizde yemek pişmeyecek mi bu kadar mı değiştik, yani ondan dolayı sitemimiz çok büyük hangisini söyleyelim mesela bu sürahi bunun bakır olanı da var bunlar bile bulunmuyor. Ancak bir film çevrilirken bir reklam çekilirken geliyorlar istiyorlar işleri bitince bize geri getiriyorlar. Bize gelen filmcilere çok eşya vermişiz yeter ki Urfa’ya gelsinler biz elimizden geldiği kadar yardımcı oluyoruz.”

“Yabacılar hastalık nedeniyle gelmiyor”
Yabancıların hastalık nedeniyle gelmediğini belirten Karasapan, “Önceden turistler gelirlerdi gezerlerdi illa ki görmek isterlerdi. Şu anda bu hastalıktan dolayı kimse gelmiyor. Bizim Urfalılarda pek meraklısı yok tek tük birer tane gelen oluyor. Oda ya evde sinirlenmiş gelir öyle bir şeylere bakar huzur bulurlar sonra giderler. Yani onun için eskiyi unutmamak lazım.” İfadelerini kullandı.



“Haftanın 3 günü diyalizde 2 gün işe geliyorum”
Haftada 3 gün diyalize girdiğini ve 2 gün de dinlendiğini söyleyen Karasapan, sözlerini şöyle sürdürdü,
“Cumartesi ve Pazar günleri dükkânımı açıyorum. Eşyaların temizliğini yapıyorum. Dükkanda geçirdiğim 2 gün inanın bana bir hafta yetiyor. Buraya gelmesem hastalığım daha çok devam eder. Burada stres atıyorum, mesela bu mangala bakıyorum nasıl yapılmış odanın ortasına koyuyorlardı içine kömürü koyar hem içeriyi ısıtır hem de üzerinde çayını kahvesini kaynatırdı. Çayı bakır çaydanlık kahveyi gene bakır cezvelerde yaparlardı. Bakın gene bu gördüğünüz su tası bakırdan işlemeli el yapımı dövme işidir tabi şimdi birde bakırın makine işi çıkmış suyu bu tastan içince tadı daha güzel bambaşka bir tadı var. Alüminyum hastalık yapar paslanmaz gene hastalık yapar bakır hastalık yapmaz. Bakırcılık yapanlara bakıyorum merak edip soruyorum hepsi 100 - 115 yaşında hala bakırcılık yapıyorlar. Şimdi bakıyorum bu nesil 60 yaşı geçmiyor. Ne oldu bize böyle herkes hasta buna bir çare bulmak lazım, anlatmak lazım ve gelecek nesillere bir şeyler bırakmak lazım. Bizler elimizden geleni yapıyoruz birkaç kişiyi meraklandırdık geliyor bakıyorlar. Hasan ağabey bu nedir diye soruyorlar ama yeterli değil bu sayı çok az. Bide biri meraklısı.

Beynin yüzde 50’sini telefon, diğer 50’sini televizyon aldı
Çağımız teknoloji çağı teknoloji ilerledikçe çocukların kafaları geriledi. Kafalarda beyin diye bir şey kalmadı. Telefon beynin yüzde 50’sini aldı. Diğer 50’yide televizyon aldı. Vücut var ama beynin içi bomboş adam selam veriyor, telefonla oynuyor. Telefon arkadaşı olmuş biz böyle bir devir yaşıyoruz maalesef çok kötü bir devirde yaşıyoruz” diyerek sözlerine son verdi.

Abdulkadir Çelikcan / Urfa Değişim