'Dışa bağımlı teknolojiden kurtulmamız lazım'

TAKİP ET

Şanlıurfa Teknokent Müdürü Prof Dr. Kasım Yenigün, gazetemize verdiği röportaj ile Teknokentin amacının ve çalışma alanlarını anlattı. Yenigün, "Dışa bağımlı teknolojiden kurtulmamız lazım." dedi.

İnsanların teknolojiyi bilinçsiz bir şekilde kullanmasını engellemek amacıyla kurulan Teknokent, aktif alanını hızla genişletiyor. Teknokentler, milli olarak teknolojiyi geliştirmeyi amaçladığı gibi 7'den 70'e tüm girişimcilere de kapısını açıyor. Teknokentin teknoloji üzerine çalışmaları hakkında bilgi veren Şanlıurfa Teknokent Müdürü Prof Dr. Kasım Yenigün, ile yaptığımız röportajın tamamı...

Şanlıurfa Teknokent hakkında kısaca bilgi verebilir misiniz?

Şanlıurfa Teknokent’i anlatmak için öncelikle teknokent’lerin ne olduğunu neler yaptığını bilmek gerekir. Şimdi malumunuz bilginin kaynağı çok değerli, dünyada bir altını bulursunuz değerli bir madeni bulursunuz. Fakat onu bilgi ile işlemedikçe bilgi ile değerlendirmedikçe, katma değere dönüşmedikçe, o sadece ham haliyle çok ucuz rakamlarda kalır.

Çok bilinen örnek vardır, hani bir kilogram demir, belirli bir fiyattır, fakat o demir işlenip de bir malzemeye, örneğin bir saate dönüşünce şu kadar ya da bir makineye el aletine dönüştüğünde şu kadar olur. Biraz daha işlendiğinde bir cep telefonuna dönüştüğünde şu kadar olur, bir uzay mekiğinin bir parçası olduğunda ise şu kadar olur, yani kısacası ona kazandırılan nitelikler onun değerini belirleyici olur.

O niteliği kazandıran insanlar da ülkelerde çok değerli çok nitelikli yerlerde olurlar. Şimdi artık dünya bilgi çağını kullanma aşamasına geliyor. 20. Yüzyıl da böyle, içerisinde bulunduğumuz 21. Yüzyılda da öyle. Bilginin sahipleri aynı zamanda gücünde sahipleri oluyorlar. Bir yandan insan kaynağı, insan gücü, ama onu nitelikli insan kaynağına dönüştürme çalışmaları, bir yandan da teknolojiyi, bilgi ile ulaştırıp onu dijitalize etmek, onu insanların hizmetine sunacak, daha kolay hale getirmiş onu daha iyi iş görecek şekle getirmek ve bunu yaparken de uluslar arası mekanizmada yarışta önde olma çabasıdır.

Diyelim ki üniversiteler, araştırma merkezleri, oradaki bilgiyi ne yapıp edip o ülkenin temel teknik ihtiyaçlarının emrine sunmak istiyorlar. Klasik bir soru var, Amerika neden uzaya gidiyor? Ya da Rusya neden uzaya gidiyor da başka bir ülke gidemiyor. Çünkü oradaki o uzay araştırmaları merkezine üniversitelerin uzay bilimleriyle ilgili veya benzeri çalışmalar yapan bilim insanlarını davet ediyor. O insanlar orada gidip bilgilerini o endüstrinin o sanayinin o AR – GE’nin emrine sunuyorlar. Karşılığında elbette ki bedellerini alıyorlar.



Son yıllarda gelişen teknoloji ve insan psikolojisi arasında nasıl bir bağlantı var?

Şimdi biz ne yapalım diyoruz düşünün cep telefonları çıktığında meşhur dünyaca ünlü bir marka olan telefon vardı. Herkesin elinde o meşhur marka telefon varken, bir anda akıllı telefon diye bir şey çıktı ve o marka buna ayak uyduramadı ve şu anda o markanın Ceo’ları da bunu söylüyorlar. Ne yapıyorlar? Bir anda Amerikan menşeli bir uygulama diğer taraftan da bakıyorsunuz ki Kore menşeli bir uygulama bilgisayara fotoğraf makinesi gibi ses kayıt özelliği gibi birçok özellik ekliyorlar. Ama telefonda bunun özelliklerinden sadece bir tanesi olacak şekilde bir gelişim trendine giriyor ve 10 ya da 200 gramlık telefonlara bir de bakıyoruz ki bin TL para veriyoruz.

İşte bilgi, bu şekildedir. Yüz gramı, 5 bin TL 10 bin TL ediyor. Bugün dövizin durumu artmış halde demirin kilosu 5 TL iken bunun 100 gramını farklı şekillerde işleyip buna bazı özelliklerin yanı sıra cam ve değişik özellikler ekleyerek size sunulan maddeye işte birkaç bin lira veriyorsunuz. Ve biz bunlara bağımlı hale geliyoruz. Çünkü madem biz bu telefonları kullanmak zorundayız. Düşünün havaalanından uçak biletinizi alacaksınız, banka işlemlerini yapacaksınız, e-maillerinize bakacaksınız küçükten büyüğe herkes bunu kullanıyor.



Bahsettiğiniz gibi bu teknolojik bağımlılıktan nasıl kurtulabiliriz?

Biz bu sektöre çok ciddi paralar akıtıyoruz. Bağımlı hale geliyoruz. Ne yapmak lazım? Bilgiyi içeride geliştirmek lazım. Dışa bağlı olan bu teknik teknolojik bağımlılıktan kurtulmak lazım. Bize dönük bize özel bize özgü problemleri de yine bizim çözmemiz lazım. Ne yapalım ne edelim, bir devlet memuru gidip dışarıda çalışamaz değil mi? Fakat öyle bir yer olsa ki mesela sanayideki bir fabrikanın problemini, dışarıdaki bir girişimcinin problemini çözecek. Örneğin üniversitedeki mühendislik fakültesinin şu bölümünün hocası nasıl olur da buluşur çözer dediğimiz anda o mevzuatı o mevzuat sorununu çözecek bir mekanizma lazım. O mevzuatı çözecek olan yerler teknokentlerdir.

Teknokentlerin çalışma sisteminden bahseder misiniz?

Teknokentler diyor ki, değerli hocalarım değerli fikir adamlarım sen gidip dışarıda gayrı resmi iş yapma! Ya da bilgini, fikrini gelişigüzel satma, ne olduğu bilinmeyen şekillere yapılanmalara girme, burada tamamen şeffaf, reel, kanuni ve bizim de teşvik ettiğimiz şekilde gel Teknokent’te Şirketleş istersen dışarıdan bir firma ile ortaklaş.

Dilersen bir firmada çalış, firmayı çalıştır. Nasıl bir mali yapılanma öngörüyorsan gel o bilgini burada katma değere dönüştür, ticarileştir, onu geliştir. Yani bir bilgisayarcı, bir yazılım geliştirdiğinde o güzel yazılımını gelsin burada patentlesin. Markalaştırsın satsın ve biz dışarıya verdiğimiz 10 TL yerine içeride buna bir lira iki lira verelim.



Dışarıya verdiğimiz 10 liranın içerisinde insanları ve fabrikaları istihdama teşvik edeceğimize içeride bu yazılımla ilgili endüstride çalışan kişilerin istihdamını biz sağlayalım. Bizim insanımız bunu yapmış olsun hatta bu ürünü biz satalım dışarıya milli sermaye gideceğine biz döviz kazanmış olalım.

Yani kısacası ithalat yapacağımıza ihracat yapmış olalım. İşte bunu aklınıza gelebilecek bütün sahalarda yapabilmek mümkün. Yani bu konunun uzmanı kim? Falanca doçent ya da profesör, bu adam üniversitede hoca. Bu hoca üniversite de dersini versin. Lisansüstü çalışmalarını yapsın. Ama lütfen o çalışmalarını yaparken o bilgiyi de getirip burada nitelikleştirsin. Memleketin işine yarayacak bir problemin çözümüne yarayacak değerli hale getirmenin yolunu bulsun.

Teknokentlerin çalışma sistemleri bu şekilde. Tüm dünyada değişik isimler altında teknoparklar kuruluyor. Herkes artık bu mantığa dayalı olarak gidiyor. Kafası olan insanlar fikri olan insanlar akıllı insanlar bu Teknokentlerde buluşuyor.

Şanlıurfa Teknokent ne Zaman Kuruldu?

Teknokentin Şanlıurfa'da kurulması yeni alınmış bir fikir değil. Geriye doğru baktığımızda böyle yüz yıllık bir geçmişi yok. 2000’li yıllarda İTÜ Teknokent, Boğaziçi Teknokent, ODTÜ Teknokent iki üç tane kurulmasıyla başlayan süreç var. Yani en eskisi burada 15-20 yaşında.

Bizler de 31 Ekim 2011 tarihinde Şanlıurfa Teknokent olarak kurulmuşuz. Bakanlar kurulu kararıyla şu anda içinde bulunduğumuz Şanlıurfa merkezde bulunan eski adıyla makine fabrikası olarak bilinen zirai aletler fabrikası 1970'li yıllarında kurulan arazi, üniversiteye teslim edildi. Yaklaşık 230 dönümlük arazinin 22 dönümü Bakanlar Kurulu kararıyla o gün Şanlıurfa Teknokent’in sahası olarak ilan ediliyor.

O dönemde bina, herhangi bir alt yapı yok. Şu anda içerisinde bulunduğumuz 7 bin 500 metrekarelik kapalı alana sahip 2014 yılında yapılan binaya geçiliyor. Fakat bu binaya 2015 yılında geçiliyor. Altyapı sorunları olan bu binada, altyapının tamamlanması ve aktif çalışmaya başlaması 2017 yılına kadar sürüyor. Binamız 2017 yılında aktif olarak faaliyet vermeye başlıyor.

Biz göreve geldiğimiz zaman ilk olarak çalışma alanımızda iyileştirmelere gittik. Alt yapıdan üstyapıya büyük bir çalışma içerisine girdiğimiz binamızda şu anda tam anlamıyla hizmet vermeye başladık.

Teknokent’e bağlı kaç firmanız bulunuyor? 

Teknokent’in geliri aslında çarkının dönmesi bu firmalardan alınan kiralar ve aidatlardan geliyor. Bunlar çok sembolik rakamlar. Fakat firma olmayınca kira ve aidat gelmeyince siz buraya herhangi bir eleman alamazsınız. Aslına baktığımızda Teknokent’in ortakları çok güçlü kurumlar. Ana yönetici zaten Harran Üniversitesi, Şanlıurfa Valiliği, Büyükşehir belediyesi, Ticaret Sanayi Odası, Ticaret Borsası, OSB buranın ortağı. Yani arkasında çok güçlü kurumlar var. Özel sektörden iki büyük firmamız buranın ortağı.

Bunlara rağmen birtakım hedefe odaklanamadığından bu kurumlar sürecin içerisine hızlı bir şekilde çekilemedi. Denetim ve yönetim kurullarımızı gerçekleştirdik ve buna özel sektörlerimizi de çekerek oluşumu güçlendirdik. Buna örneğin Karacadağ Kalkınma Ajansını GAP bölge kalkınma idaresi gibi Tarımsal Kredi Destekleme Kurulu gibi GAP tarımsal araştırmalar merkezi gibi tarım kelimesini çok kullanmamızın sebebi burası Türkiye’nin tek Tematik Tarım Teknokent’i. Yani bütün Teknokentler, birer konu üzerinde yoğunlaşırken bizim önceliğimiz tarımda. Biz tarımsal mekanizasyonu geliştireceğiz. Yani elle toplamayacağız makineyle. Sulama yöntemler, tohumlama yöntemleri tarımsal vitaminler haşerelerle mücadeleler, gübreler, kullanılan toplama paketleme tüm bunları ilgilendiren makine ve teknoloji sistemleri.

Biz Teknokent olarak rektörlüğümüz tarafından bizlere tahsis edilen atölyelerde istihdam alanları oluşturduk. Biz buna kuluçka fidanlığı diyoruz. Ve orda ilk etapta bir tane traktör alet ve edevatları geliştiren bir firmamızı yerleştirdik ve atölye kurduk ve bu konuda üniversitede çalışmalar yapan bir hocamızı görevlendirdik. Aynı zamanda ülkemizin farklı yerlerinden Şanlıurfa Teknokent’te çalışmalar yapmak isteyen firmalara bile ev sahipliği yapıyoruz.  

Girişimcilik eğitimleri konusunda biraz bilgi verir misiniz?

Şanlıurfa Teknokent 7'den 77’ye fikri olan tüm girişimcilere kapısını açmıştır. Biz Şanlıurfa Teknokent olarak genç girişimcilere özel monitörler aracılığıyla eğitimler vereceğiz. Bu gençler almış oldukları eğitimler ile ileriye dönük yatırımlar gerçekleştirebilecek. Bazıları özel sektörlerde fikirleri ile kazanacak. Bunun bir ucu da Chicago’daki ticaret merkezlerinde ürünlerini pazarlamaya kadar gidecek bir mekanizmayı oluşturuyoruz. Sözün özüne gelecek olursak, kısacası geride değil, artık Şanlıurfa bir Teknoloji kenti olarak ileride olacaktır.