Uluslararası Güvenlik Akademisi'nde konuştu

TAKİP ET

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 'ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde eleştirilerimiz bazen en sert şekilde yapıyor, gerekirse aksiyon alıyoruz, ancak köprüleri de atmıyoruz, ilişkileri ilerletmeye çalışıyoruz, çaba sarf ediyoruz' dedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Uluslararası Güvenlik Akademisi'nde "Türkiye'nin Dış ve Güvenlik Politikalarında Yaşanan Son Gelişmeler" konulu kapanış konuşması yaptı.

2020 yılının çok hareketli bir yıl olduğunu söyleyen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Şüphesiz 2020'de en önemli gelişme pandemi oldu. 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki en büyük küresel sınama olarak değerlendiriliyor. Sadece bizi değil, bütün dünyayı kökten sarstı. Sadece sağlığımızı değil, günlük hayatta her alanı doğrudan ya da dolaylı olarak etkiledi. Pandeminin ilk günlerinde salgının yaşam tarzımız ve küresel sisteme etkilerine dair bazı öngörülerde yapıldı. Küreselleşmenin sonu geliyor, bölgeselleşme öne çıkıyor. Tek kutupluluk yerini çok merkezliliğe bırakıyor, klasik ittifaklar yıkılıyor, küresel güç rekabeti hızlanıyor, zengin fakir ayrımı derinleşiyor. Yapay zeka ve dijitalleşme insan gücünü ikame ediyor. Mekanlarda iş yapmanın zorunlu olmadığı görülüyor. Irkçılık, İslam ve yabancı düşmanlığı artıyor. Bu gün geldiğimiz noktada bunların birçoğunun isabetli tespitler bazılarının ise aceleci değerlendirmeler olduğunu görüyoruz. Örneğin; küreselleşmenin sonuna gelindiğini söylemek çok güç. Sadece farklı bir küreselleşme modeli söz konusu bugün. Pandemi ne kadar birbirine bağımlı hale geldiğimizi gösterdi. Esasen var olan trendler pandemiyle hız kazandı. Örneğin; Çin, ABD veya Rusya Federasyonu, ABD rekabeti vardı, hızlandı. Gelişmiş, azgelişmiş dünya arasındaki makası kapatmaya çalışıyorduk, bu makas vardı ama daha da açıldığını görüyoruz. G20 toplantılarında bile değerlendirilen bir konu. Bu süreçte çatışmalar daha da hız kazandı. Mülteci krizi değişik boyutlarıyla akut hale geldi. Sağda ve solda aşırıcılık arttı, aynı şekilde İslam ve yabancı düşmanlığı maalesef yükselişte. Antisemitizm veya diğer trendleri de buna ekleyebiliriz. Diğer taraftan yapay zeka dijitalleşme hız kazandı. Artan dijitalleşme ile infodemik olgusu çıktı. Dezenformasyon veya siber saldırılar görülmemiş ölçüde arttı. İdeal politik daha da güç kaybetti. Kant’ın öngörülerinden ziyade realizmin öngörüleri bu dönemde öne çıktı. Bizler de Bakanlık olarak bu konuda dünyadaki ilk çalışmalardan birini yaptık. İki tane kitap yayınladık. Bunlardan bir tanesi aydın ve düşünürlerin kaleme aldığı, diğeri de dünyanın her yerinden, her bölgesinden Nobel ödüllü yazarlar dahil, eski devlet başkanları dahil, birçok yazarın kaleme aldığı görüşleri kitap halinde yayınladık. Arzu eden hocalarımız veya sivil toplum örgütlerimiz varsa onlarda gönderebiliriz. Tüm dünyadaki muhataplarımıza devlet başkanlarımıza gönderdik” diye konuştu.

“Tıbbi malzemelere erişimde herhangi bir sorun yaşanmadık”
Pandemi döneminde Türkiye’nin başarılı olduğunu belirten Mevlüt Çavuşoğlu sözlerine şöyle devam etti:
“Gerçekten bir siyasetçi olarak söylemiyorum, özellikle pandeminin ilk günlerinde gelişmiş ülkelerde yaşanan manzaralar Türkiye’de yaşanmadı. Sağlıktaki yatırımlarımız sayesinde sağlık sistemimizde herhangi bir zafiyet oluşmadı. Birçok ülkede sağlık sistemi neredeyse çöktü. Üretim kapasitemiz sayesinde temel tüketim malzemeleri ve tıbbi malzemelere erişimde herhangi bir sorun yaşanmadık. Tam tersine birçok ülkeye de yardım ettik. Güçlenen kurumsal kapasitemiz sayesinde güvenlik, emniyet, eğitim, sağlık gibi temel alanlarda hizmetlerimiz de aksamadı. Aynı şekilde asayiş olayları birçok Avrupa ülkesinde yaşandı, bizde yaşanmadı. Dijitalleşmeye yaptığımız yatırımlar sayesinde; e-nabız, e-devlet, TC kimlik, nüfus, vergi gibi alanlarda yatırım sayesinde şartlara uyum sağladık.”

Dış politikada da hiçbir boşluk yaşanmadığının altını çizen Bakan Çavuşoğlu, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yukarı Karabağ gibi hayati dosyalarda Türkiye’nin pandemiye rağmen inisiyatifi elinde tuttuğunu belirtti. Pandemiye rağmen temasların eski hızıyla sürdüğünü de kaydeden Bakan Çavuşoğlu, “1 yıl içinde Dışişleri olarak muhataplarımızla 403 telefon görüşmesi, 94 video konferans görüşmesi, gerçekleştirdik. Büyükelçiler Konferansımızı yine dijital ortamda iki gün de gerçekleştirdik. Yeni teknolojiler denedik. Bu dönemde 53 ziyaret gerçekleştirdik. 42 dışişleri bakanını Türkiye’de ağırladık. Diğer taraftan konsolosluk hizmetlerinde de tarihi bir başarı elde ettik. Destek ve Koordinasyon Merkezi kurduk Bakanlığımızda ve bunu kalıcı hale getiriyoruz. 141 ülkeden 100 binin üzerinde vatandaşımızı tahliye ettik. Böylece Türkiye Cumhuriyetinin en başarılı tahliye operasyonunu başarı ile gerçekleştirdik” açıklamasında bulundu.
Tıbbi yardımlardan da bahseden Çavuşoğlu, “Sadece kendi ihtiyaçlarımızı karşılamadık. 156 ülke ve 11 uluslararası kuruluşa ihracat izni ve hibe şeklinde destek sağladık. Bu konuda da Çin’den sonra ikinci ya da son rakamlardan sonra birinci sıradayız. Yine korona yüzünden vefat eden yurt dışındaki vatandaşlarımızı orda bırakmadık. Bin 700’den fazla cenazemizi getirdik. Özellikle uçuşların olmadığı zamanda kargo ucalarımızla bunu yaptık. Çağrı merkezimiz 7 gün 24 saat hizmet verdi. 150 bin çağrıyı yanıtladık” dedi.

Dış politikanın iç ve dış gelişmelerden ve sistemik gerçeklerden bağımsız olmadığını söyleyen Bakan “Bu yeni kaotik düzene girerken içeride de önemli sınamaları henüz geride bırakmıştık. Mülteci krizi, FETÖ darbe girişimi ve onun ortaya çıkarttığı travma, terör saldırıları ve Suriye operasyonları, ekonomimize yönelik saldırılar. Bunlardan herhangi biri tek başına, çok sayıda Avrupa ülkesini sarsamaya yeterdi. Nitekim mülteci meselesinin 2015’te Avrupa’da nelere sebep olduğunu gördük” ifadelerini kullandı.

Dış politikayı tanımlama da kullanılan “girişimci ve insani, sahada ve masada etkin, milli ve bağımsız, 360 derece dış politika” kavramlarına da değinen Çavuşoğlu, “Bugün her konuda attığımız adımı bu çerçevede bir anlamı var. Örneğin; biz gelişmeleri izlemiyor, ön alıyor ve şekillendiriyoruz. Bu nedenle Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Yukarı Karabağ konularında pandemiye rağmen oyunun önemli parçası olduk. Örneğin Suriye’deki mevcudiyetimizi sorgulayanlar var. Buraya ABD, Rusya gibi uzaktaki ülkeler geliyor. İran geliyor, peki biz izleyici mi olalım? Yaptığımız üç askeri operasyonla terör tehdidini elimine ettik, ileri savunma konseptiyle. İdlip operasyonu ile insani boyutuyla yeni bir mülteci krizini önledik. İzleyici kalsaydık bedelini ağır öderdik. Avrupa bedelini ağır öderdi. Keza Libya’da niye bu kadar aktif olduğumuzu soruyorlar. İşin tarihi boyutu bir yana, biz Libya meşru hükümetiyle yakın ilişkiler geliştirmeseydik Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarımızın batı sınırı hakkında ilk ke z bir Akdeniz ülkesiyle bir anlaşma imzalayabilir miydik? Libya’da daha büyük deniz alanı kazanmış olduk. Örnekleri çoğaltabilirim. Aktif olup ön almak bir tercih değil, bizim için bir zorunluluk. Hem güvenliği hem refahı eş zamanlı temin etmek zorundayız. Yurtta sulh, cihanda sulh ilkemiz, benzer adımları geçmişte de atmak zorunda kaldık; Hatay, Kıbrıs, Bulgaristan Türklerinin korunması, Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması, Kardak vesaire, şimdi farklı olan Türkiye’nin artan güç ve kabiliyeti. Türkiye bugün güç unsurlarına, yumuşak ve sert unsurlardan bahsediyorum, sahip olmasaydı dış politikada böylesine bağımsız milli bir çizgi izlemekte zorlanırdık. İkinci olarak, yumuşak güç ve sahayla diplomasiye biz alan açıyoruz. Yumuşak güç unsurlarını bu kadar yoğun kullandığımız dönem azdır. Her yerde bayrak gösteriyoruz. Bugün, en geniş beşinci diplomatik ağa sahibiz. Artı TİKA, Yunus Emre, Kızılay gibi çok farklı kuruluşlarımızla dünyanın her yerinde varız. Ticaret ve yatırımlarla, turizm, kültürel faaliyetler de yumuşak gücümüz haline geldi. İnsani kalkınma yardımlarında da pandemi öncesi de sonrası da öncü ülkelerden olduk. Keza arabuluculuk konusunda da bir markayız. BM, AGİT, İslam İşbirliği Teşkilatında Arabuluculuk Dostlar Gurubunun Eş Başkanlığını yapıyoruz. Türkiye’de arabuluculuk konferanslarını yapıyoruz. Yabancı uzmanları ve diplomatları da arabuluculuk konusunda Türkiye’de yetiştiriyoruz. Bosna Hersek, Kosova, Sırbistan, Afganistan, Venezuela, Mali, Filipinler gibi ülke ve bölgelerde güvenilir arabulucuyuz. Diplomatlarımızın da önemli görevlere seçilmesi de Türkiye’nin yumuşak gücüdür. Birleşmiş Milletler Genel Kurul Başkanlığını Volkan Bozkurt üstleniyor. UNESCO’nun Genel Konferans Başkanlığında Altay Cengizer önemli bir diplomatımız. Aynı şekilde AGİT Ukrayna Özel Temsilciliğinin başında Halit Çevik var. AGİT İslam Karşıtlığı Özel Temsilcisi yine bir büyükelçimiz” sözlerini kullandı.

“Milli çıkarlarımız doğrultusunda herkesle görüşüyoruz”
Dünyaca tanınan Türk bilim insanlarının Türkiye’nin yumuşak gücüne katkı sağladığını söyleyen Bakan Çavuşoğlu, “Aziz Sancar, Almanya'da aşıyı bulan Uğur Şahin ve Prof. Özlem Türeci ve daha birçok aydınımız, akademisyenimiz ve sanatçımız da gerçekten dünyanın her yerinde bizim gururumuz ve bize güç veriyorlar. Sert gücü de yine masaya imkan tanımak için dengeli bir şekilde kullanıyoruz. Libya'da denge sağlandı ve siyasi süreç yeniden başladı. Suriye'de işleyen tek siyasi süreç anayasa komitesi yine sayemizde devam ediyor. Beşinci tur toplantıları ocakta gerçekleşecek. Siyasi çözüm için en önemli süreç diyebiliriz. Yine Doğu Akdeniz'de yıllarca diplomasiyi denedik. Şimdi sahayla yine masayı zorluyoruz. Ve çok taraflı konferans konusunda ve hakça paylaşım konusunda davetimiz baki. Avrupa Birliği ile ilişkilerde de keza yıllarca bekletildik. Şimdi AB’yi olumlu yönde somut tercihe zorluyoruz. Ve izlediğimiz stratejilerin faydasını son zirvede de gördük. Zirve sonrası atılan adımlarda da gördük. Biz Avrupa Birliği ile ilişkilerimizi olumlu bir şekilde ilerletmek istiyoruz. Üçüncü olarak uluslararası meşrutiyete önem veriyoruz Türkiye olarak. Sahada adım atarken uluslararası meşrutiyeti mutlaka gözetiyoruz. Libya’da meşru bir hükümetin davetiyle ordayız. Suriye’de meşru müdafaa hakkımızı kullandık. Doğu Akdeniz’de batı sınırlarını belirlerken Yunan adalarının 6 mil kara suyunu dikkate aldık. Mahkeme kararlarını gözettik. Yine Yukarı Karabağ’da Azerbaycan’a sırf kardeşimiz olduğu için değil, uluslararası hukuk açısından haklı olduğu için de destek verdik. Dördüncü olarak ideallere bağlı olduğumuz kadar biz gerçekçiyiz. Hayalperest değiliz kesinlikle. Milli çıkarlarımız doğrultusunda herkesle görüşüyoruz. Menfaatlerimiz doğrultusunda aynı aktörle hem tartışabiliyor hem görüşebiliyoruz. Tüm kanalları bu doğrultuda zorluyoruz. Örneğin Rusya ile Suriye ve Libya’da farklı kampları savunuyoruz. Ancak iki konuda da görüşüyor, sonuç almaya çalışıyoruz. Tarafları bir araya getiriyoruz” dedi.

“ABD ve Avrupa Birliği ile ilişkilerde eleştirilerimiz bazen en sert şekilde yapıyor, gerekirse aksiyon alıyoruz, ancak köprüleri de atmıyoruz, ilişkileri ilerletmeye çalışıyoruz, çaba sarf ediyoruz” açıklamasında bulunan Çavuşoğlu, Körfez’de sorunlar yaşandığını, Birleşik Arap Emirlikleri hariç hepsiyle diyaloğun devam ettiğini kaydetti. Çavuşoğlu, “BAE, aklıselim davranırsa, biz de tabii gerekeni yaparız. Bize olumlu yaklaşana biz olumsuz yaklaşmayız. Yunanistan ile diyaloğa her zaman açığız. Ön şartsız açık olduğumuzu her zaman vurguladık. Yine aynı örneklerle veriyorum ama değişik boyutlarda Yukarı Karabağ sorununda gelinen aşamada Ermenistan'la da tabii Azerbaycan’la istişare halinde, koordinasyon halinde yeni bir sayfa açabiliriz. Ermenistan ateşkese riayet ederse. Aynı şekilde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne saygı gösterirse ve ateşkes kalıcı olursa ilişkileri normalleştirme konusunda hem Azerbaycan-Ermenistan hem Türkiye-Ermenistan olarak gerekli adımları atarız. Bu süreçten en çok faydalanan da Ermenistan halkı olacaktır. Beşinci olarak biz kalıplara sıkışmadan herkesle ilişki kuran gerçekçi bir yaklaşım sergiliyoruz. Dünya artık ne çift kutuplu ne tek kutuplu. Çok kutuplu, çok merkezli. Türkiye de bu merkezlerden biri konumu haline geldi” diye konuştu.

“Türkiye’nin tek kalıba sığmaması gerektiği geniş kabul görüyor bugün”
“Türkiye olarak benzersiz bir konumumuz var. Batının en doğu, doğunun en batı ülkesiyiz. Bu nedenle yüzümüzü ne sadece batıya ne sadece doğuya döneriz. Bu da esasen Osmanlı'dan ve cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana şartların icabına göre yaptığımız bir şey” ifadelerini kullanan Çavuşoğlu, “Osmanlının son yüzyılında Ruslarla çok sayıda savaş yaptık. Milli Mücadele döneminde ise Rusya'dan destek aldık. Tarihte yeri geldi İngiltere ile olduk Kırım Savaşı’nda olduğu gibi, yeri geldi İngilizlerle savaştık. İki kutuplu dünya bizi bir tercihe itti. Stalin'in tehditlerinin de etkisiyle batı ittifakını tercih etti. Ancak Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra da ABD’yi karşımıza almayı bildik. Burada da örnekleri uzatabilirim ama sanırım kafi oldu. Dolayısıyla reel politiğin ve coğrafyamızın gereği olarak biz zaten her zaman farklı aktörlerle angajmanlara girebildik. Şimdi ise bu kadar belirsizliğin olduğu bir dünyada tabii ki bunu yapmamız daha da normal. Rusya ile aramız yakın olunca bizi eleştiren birçok müttefik Rus uçağı düşürme hadisesinden sonra ortadan kayboldu. ‘Rusya Federasyonu ile aranızı düzeltin’ diye tavsiyelerde bulundular. NATO toplantılarda dışişleri bakanları bunu defalarca bana hatırlattı. Sonra düzeltince aynı dışişleri bakanları ‘Rusya'yla ilişkileriniz niye iyi’ diye eleştirmeye başladı. Bir toplantıda bunu yüzlerine de söyledim. Keza Türkiye’de, bizi Rusya'ya yakın olmak ve batıdan kopmak ile eleştiren muhalefetten arkadaşlarımız var. Daha geçen gün beni Gürcistan’ın NATO üyeliğini desteklediğim için yine Rusya Federasyonu ile ilişkiler bağlamında aynı arkadaşlar eleştirdi. İçerde de bazen bu çelişkileri görüyoruz ama burada esasen dengeli ve stratejik adımlar attığımızın göstergesidir. Yeri geldiği zaman tartışabiliriz ama yeri geldiği zaman da yine işbirliği yapabilmeliyiz. Türkiye son 10 yıldır Avrupa Birliği veya ABD ile ne sorun yaşasa, yine Türkiye’ye ‘Türkiye batıdan uzaklaşıyor’ eleştirisi içerden ve dışardan geldi ama ne mutlu ki benzer eleştiriler artık azaldı. Yani dışarıdan da azaldı içeriden de azaldı. Türkiye’nin tek kalıba sığmaması gerektiği geniş kabul görüyor bugün. Örneğin geçen sene yeniden Asya açılımını ilan edince yine benzer sesler de geldi, ‘Türkiye arkasını batıya döndü, yüzünü Asya’ya döndü’ diye. Peki, sizler de takip ediyorsunuz, değerlendiriyorsunuz, Asya dünyanın yükselen güç merkezi mi? Evet. Türkiye Avrupalı olduğu kadar Asyalı bir güç değil mi? Evet. Batılı ülkelerin Asya’yla yakın ilişkiler kurması sorun olmuyor ama biz böyle bir niyet benimseyince neden sorun oluyor? Dün Endonezya ve Bangladeş’ten döndüm. Oradaki potansiyeli bir kez daha gördüm. Burada detaylarını vermek istemem ama savunma sanayi başta olmak üzere önemli haberleri yakında sizler de duyacaksınız. Endonezya ile Türkiye’nin toplam nüfusu 350 milyon, siyasi ilişkilerimiz mükemmel ama ticaretimiz sadece 1,5 milyar dolar. Yani potansiyeli ya da potansiyelin ne kadar gerisinde olduğumuzu görüyorsunuz. Keza Bangladeş’te Asya’nın yeni yıldızı. Pandemiye rağmen bu yıl yüzde 5 büyüyecekler. Bize çok yakın bir halk ve yönetim var. Biz aynı zamanda ekonomi ve diplomasi, yani ekonomik ilişkilerimizi de geliştirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Bu ülkelere yaptığımız ziyaretin amacı bu. Yani biz ekonomi diplomasisi de yürütüyoruz. Merkez Bankamızın son yaptığı bir çalışmaya göre büyükelçilik açtığımız ülkeler ile ticaretimiz yüzde 27 arttı. 39 ülkeyi incelemiş Merkez Bankamız ve ticaretimiz yüzde 27 arttı, çünkü bu ekonomi diplomasisine gerçekten son yıllarda önem veriyoruz. Büyükelçiler Konferansımızın iki gününü ekonomik ilişkilere ayırıyoruz ve büyükelçilerimize sık sık hatırlatıyoruz. Onlar da severek yapıyorlar. İhracatımızın artması, Türk firmalarının oradaki projeleri üstlenmesi dahil ekonomik ilişkilerimiz i geliştirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz” şeklinde konuştu.

“Biz hiçbir ikili sorunumuzu NATO bünyesine taşımıyoruz, taşımayı da uygun bulmuyoruz”
Türkiye’nin NATO’yla ilişkilerinin önemini vurgulayan Bakan Çavuşoğlu, “Güvenlik Akademisine, sizlere hitap ettiğim için bu konuya biraz değineceğim. Türkiye NATO’nun en önemli ülkelerindendir. İkinci en büyük orduya sahibiz. NATO misyon ve operasyonlarına katkıda beşinci sıradayız. Bütçeye katkıda ise sekizinci sıradayız. Kavminde çerçeve ülkeyiz. Havaalanının yönetimi bizde. 1999’dan beri Kosova’daki Key-For harekatına kesintisiz katkı sağlıyoruz. Irak NATO misyonuna katkı veriyoruz. Akdeniz Muhafız Harekatına aynı şekilde katkı sağlıyoruz. Türkiye’deki NATO merkezlerini biliyorsunuz. İzmir’de NATO Müttefik Kara Komutanlığı var. İstanbul’da 9 Yüksek Hazırlıklı Kuvvet Komutanlığı, Konya’da yine NATO İleri Harekat Üssü. Kürecik’te NATO Balistik Füze Savunma Mimarisi Radarı. Bunların hepsi bizim desteklediğimiz ev sahipliği yaptığımız misyonlar. Genel Sekreter de Türkiye’nin rolünü her fırsatta vurguluyor ama bazı ülkeler maalesef ikili sorunlarını NATO bünyesine taşıyınca da gerekli cevabı vermek durumunda kalıyoruz. Biz hiçbir ikili sorunumuzu NATO bünyesine taşımıyoruz, taşımayı da uygun bulmuyoruz. İkili meseleleri kendi aramızda halletmemiz gerekiyor. Ayrıca son zamanlarda çok tartışılıyor. Bağlamsız Avrupa Savunma Gücü oluşturma çabalarıyla NATO’nun zayıflatılmasına da biz karşı çıkıyoruz. Esasen Avrupa, güvenliğini yıllarca ABD’ye havale etmiş olmanın getirdiği hantallığın yeni yeni farkına varıyor. Dış politika iç ve dış konjonktürden bağımsız düşünülemez. Attığımız adımlar sadece bu döneme ait hususlar da değil. Bizler farklı şartlara adapte olan bir dış politika izliyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ve köklü diplomasi geleneğimiz sayesinde çok etkiniz” açıklamasında bulundu.

“Türkiye gerçekten de stratejik adımları attı”
Dünyanın temel güvenlik sorununu pandemi olduğunun altını çizen Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tam aşı bulundu derken İngiltere’den gelen mutasyona uğramış virüs haberi geldi. Sınırlar yine kapanmaya başladı. Diğer taraftan da işte aşıya ulaşma konusunda ciddi bir rekabet var, acımasız bir rekabet var. Ama bu konuda da Türkiye gerçekten de stratejik adımları attı, dengeledi. Yani farklı kaynaklardan aşı almak için. Aynı zamanda Türkiye’de kendi aşımızı üretmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Sağlık Bakanımızın açıkladığı gibi Dışişleri Bakanlığı olarak biz de destek veriyoruz. Kısa süre içinde inşallah Çin aşısı Türkiye’de vatandaşlarımıza ulaşmış olacak.”

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“Salı günü Endonezya’da olduğumu söyledim. Savunma Bakanıyla da görüştük. Kendisi gıda güvenliğinin kendi görev alanına girdiğini ve önceliği olduğunu söyledi. Gıda gibi bu dönemde enerji güvenliği, su güvenliği, siber güvenlik gibi konularda giderek önemli hale geldi. Kara, hava ve denize ek olarak uzay ve siber de artık ciddi mücadele alanı haline geldi. ABD Uzay Kuvvetlerini kurdu. Diğer taraftan Çin Ay’a misyon gönderiyor. Yani artık güvenlik sınır tanımıyor. Birlikte hareket edilmezse bu sorunlarla baş etmek de çok zor. Bizde bu anlayışta çok taraflılığı savunuyoruz ama etkin çok taraflılığı savunuyoruz. Ama her şeyden önce bizim güçlü olmamız gerekiyor. Ekonomide, siyasette, savunmada, diplomaside güçlü olduğumuz sürece bu sarsıntıyı atlatırız, kolay atlatırız.”