8 Mart Kadınlar Günü münasebetiyle biraz araştırma yaptığımızda, önümüze akıllara durgunluk veren hadiseler çıkıyor.
Kadına karşı şiddet, ayrımcılık, suiistimal gibi konular bir yana, daha doğmamış kız çocuğuna karşı toplumun aldığı tavır, insanı insanlığından utandırıyor.
İşte basından yansıyan bir iki çarpıcı başlık.
“Çin’de ultrason cihazıyla tespit edilen altmış milyon kız çocuğu, -sadece kız olduğu için ana-babalarının kararıyla ana rahminde katledildi.”
“Hindistan’da son yıllarda, 12 milyon kız çocuğu kürtajla öldürüldü”
Demek ki cehaletin, ırkı, dini, milliyeti yok.
İslam’dan önce kız çocuklarına reva görülenler, isim yerine sadece sayılarla tanımlanmaları, kız çocuğu doğan kişinin insan içine çıkacak yüz bulamamasını yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim şöyle özetliyor:
“Onlardan birine kızının doğduğu müjdelendiği zaman, öfkeden yüzü kapkara kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılanmaya katlanıp yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür!” (en-Nahl, 58-59)
Kadın-erkek ayrımcılığı hiçbir canlının yapmadığı bir şey iken, insan denen canlının bu ayrımı çarpıcı şekilde sergilemesi hiçbir insani, vicdani nedenle anlaşılacak gibi değildir.
Oysa böyle bir ayrım ile gündeme gelen anlayış, kendisini dünyaya getiren annesini düşünmez.
İnsan denen varlığın bir erkek ve bir kadından ibaret olduğunu, kadın olmadan erkeğin, erkek olmadan kadının yarım olduğunu ifade etmeye gerek var mı?
Bu gün münasebetiyle esas gündeme getirmemiz gereken, kadın ve erkeğin eşit görülerek, erkeğin yaptığı her işe kadının koşturulmasıdır. Yaratılış olarak zayıf ve narin olan kadının, bedensel kuvvet gerektiren işler yapmaya zorlanması, erkeklerle aynı mesai şartlarına tabi tutulması doğru mudur?
Çalışan kadınların aile hayatında yaşadığı sıkıntılar, çocuklarıyla, eviyle yeterince ilgilenecek vakit bulamaması, sosyal hayatının neredeyse sıfırlanması kadın haklarına uygun bir durum mudur?
Nice çalışan kadın erkeklerle aynı saatte işe başlamakta, gece vardiyalarında çalışmakta, fiziken yapamayacağı işleri yapmaya zorlanmakta ve tüm bu olumsuzlukların yanında kadın olmanın gereklerini yerine getirmesi beklenmektedir.
Sadece 8 Mart’larda değil, tüm zamanlarda aile düzeninin ve neslin devamı, sosyal sorunların aşılması amacıyla kafa yormamız, gündem oluşturmamız, kadınlara sağlanan imkânların düzeltilmesi, toplumda kadına olan bakış açısının eşitlikten daha üst bir seviyede, ayrıcalık olarak değerlendirilmesi gerekmiyor mu?
Bir taraftan aile, bir taraftan evlat, bir tarafta eş, bir tarafta eğitim hayatı, bir tarafta iş hayatıyla bocalayan kadının durumu eşitlik midir?
Elbette böyle bir eşitlik adaletli olamaz. Terörist eylemci ile mücadele eden güvenlik güçlerine bile orantısız güç kullanma diye bir sınırlama getiren düşünce, kadınla erkeği de eşit tutmakta hata görmüyor!
Kadına kadın, erkeğe erkek fıtratına uygun şekilde, insan hakları çerçevesinde değer vermekten başka yolu yok.