Artık hepimiz sosyal medyada yaşıyoruz. Evimizde, işyerimizde, okulumuzda ne kadar vaktimiz geçiyorsa sosyal medyada da bir o kadar vaktimiz geçiyor. Sosyal medya adeta yaşam alanına dönüştü. Kahvehane gibi, stat gibi, alışveriş merkezi gibi kendine has özellikleriyle yeni bir yaşam alanıyla karşı karşıyayız.
Sosyal medyada gülüyor, ağlıyor, seviniyor, üzülüyor, özetle burada yaşıyoruz. Saatlerimiz, günlerimiz sosyal medyada geçmesine rağmen, sanırım sosyal medyanın direkt kendisi üzerine düşünmekten oldukça uzağız. Halbuki çok basit bir mantıkla, insan en çok vakit verdiği şey üzerine azıcık da olsa düşünmeli değil midir?
İnsanların herhangi bir tahakküm ve mahalle baskısı hissetmeden özgürce paylaşımda bulunabildiklerini düşündükleri bir mecradır. Böyle görülsün ve bu bakış açısı ile kullanılsın diye zaten olumlu sıfatlarla nitelenir; sosyal medya gibi, yeni medya veya akıllı teknolojiler gibi… Söz konusu bu olumlu sıfatlar ve nitelemeler yeni iletişim araçlarının meşruiyet araçlarıdır. Söz konusu bu yeni teknolojinin bireyi sosyalleştirdiği, özgürleştirdiği, psikolojik rahatlama sağladığı, bütün iktidar biçimlerine karşı duruş sergileyebilecek bir ortam olduğu, vb. daha birçok olumlu vurgu, kullanılması gerektiğini meşrulaştırmaktadır.
Buna karşılık toplumsal karakterimiz ve pratiklerimizde sosyalleşmenin nasıl olduğu ve ne tür bir sosyalleşmeye ihtiyacımızın olduğu konusunda herhangi bir sorgulamaya gitmeden, hepimiz söz konusu bu olumlu bakışı benimsemekteyiz. Ve gerçekten kullanım pratiklerimize bakarak son derece olumlu katkılarının olduğunu da belirtmekteyiz. Fakat gerçekten ‘ihtiyaç’ kavramının bizler için ne anlam taşıdığını sorgulamaktan uzak duruyoruz. Örneğin Amerikalı veya Kanadalı bir genç için sosyal medya, sosyal bir ortam olarak işlev görebilir. Yani bireyin atomize olduğu, bireyselliğin zirve yaptığı bir toplumsal yapıda insanın yeniden kendi birey tekinden bir varlıkla irtibat kurması önemlidir. Fakat bizim için aynı şey söz konusu mudur? Bizim sosyal olmaktan veya sosyalleşmekten anladığımız şey nedir? Paylaşmak, dayanışmak veya karşı koymak gibi daha birçok bireysel ve toplumsal eylem biçiminin bizdeki karşılığı nedir? Her ne kadar küresel bir dünyada yaşamaktan kaynaklanan benzerlik ve aynılaşma söz konusu ise de, sayılabilecek daha birçok konuda kendi gerçekliğimize ilişkin sorular sorulabilir.
Özetle bu temel sorular eşliğinde sosyal medya dediğimiz şeyin ne olduğunu daha iyi kavramış olacağız.
Kitle iletişim araçları (radyo, tv, sinema, gazete vb.) pratiklerine büyük ölçüde ekonomi politik ilişkiler, sermaye ve etik ilkeler, eşik bekçileri, vb. kavramlarla ilişkilendirilerek olumsuz anlam yüklenmekteydi. Fakat yeni iletişim teknolojileri ile birey merkezli bir dünyaya adım atıldığı, bireyin pasiflikten- kütle olmaktan kurtularak aktif bir birey olduğu literatürde en çok yer alan vurgudur.
Buna karşılık gözden kaçırılan şey; birey özgürleştiğini, sosyalleştiğini, bütün mahalle baskılarından kurtulduğunu düşünürken, çok daha makro ölçekte ne tür bir küresel tahakküm ile karşı karşıya kaldığı gerçeğidir. Ayrıca söz konusu küresel etkiye karşı bireyin hangi düşünsel çaba ve toplumsal pratikle karşı koyacağı bilgisine sahip olup olmadığının göz ardı edilmesidir.
İletişim araçları ve süreçleri tarih boyunca insanlığın gelişim seyrine paralel biçimde gelişim göstermiş ve işlev görmüştür. Günümüzde ise bu işlev ihtiyaç olmaktan çıkmış, sizin de ifade ettiğiniz gibi bir tür bağımlılığa dönüşmüştür. Bu durumun çok fazla ardalanı bulunmakla birlikte, öncelikle hepimiz -şimdi eleştirsek de- uzunca bir süredir kitle iletişim araçlarıyla birlikte yaşamaya alıştık. Gazetenin, televizyonun, sinemanın 20. yy’da etki ettiği, belirlediği birey ve toplum hayatına ilişkin bütün değişim ve dönüşüm hikâyelerinin merkezinde yer aldık. Bu bakımdan sessiz ve usulca hayatımıza giren ve asırlardır birlikte yaşadığımız bir şey gibi bağımlısı olduğumuz sosyal medyanın nereden geldiğini ve bize sahiden ne kattığını da sor(a)madık. Ayrıca toplum olarak okuma kültürümüzün zayıf oluşu, genç nüfusumuzun görece fazla oluşu, sosyal medyanın boş zaman etkinliklerine fazlasıyla imkân sağlaması vb. diğer bazı unsurlar belirtilebilir.
Bugün Facebook 1.3 milyara yaklaşan kullanıcı sayısıyla neredeyse dünyanın en büyük ülkelerinin nüfusuyla yarışmaktadır. Twitter’da ise 640 milyon civarında kullanıcı var. Türkiye, Facebook kullanan ülkeler sıralamasında 36 milyona varan kullanıcı sayısı ile 7. sırada yer almaktadır.
Twitter’a Türkiye’den katılan kullanıcıların sayısı ise yaklaşık 11 milyon civarındadır.Facebook dikkate alındığında Türkiye’den katılan kullanıcıların %60 gibi büyük bir çoğunluğu 18-34 yaş aralığındadır. Ülkemizin genç ve dinamik nüfusunun büyük bir kısmı Facebook kullanmaktadır. Geleceğimizin mimarı olacak gençlerin sosyal medyayı nasıl kullandıkları, öncelikleri ve alışkanlıkları önemlidir. Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen ve 15-29 yaş aralığını kapsayan Gençlik ve Sosyal Medya Araştırması dikkate değer sonuçlara ulaşmıştır.
Gençler özellikle kariyerleri için sosyal medyaya önem vermelidirler. Sosyal medya şuan âdeta bir gizli CV vazifesi görmektedir. Bakmasını bilen için sosyal medya CV’lerden daha fazlasını söylemektedir. Gençlerin ne tür alışkanlıklara sahip oldukları, yetenekleri, iletişim becerileri, iyi bir takım arkadaşı olup olamayacakları paylaşımlarından, attıkları tweetlerden anlaşılmaktadır. Gençler sosyal medya hesaplarını talip oldukları iş ve mevkii için yeniden şekillendirmelidirler. Devir yalnızca iletişim devri değil, dijital iletişim devridir. Artık gençler dijital içerik üretmeyi, düzenlemeyi ve yayınlamayı bilmelidirler. Rekabette diğerlerinden birkaç adım önde olabilmek için birtakım becerilerini geliştirmelidirler.
Ormanda foto safariye çıkan iki arkadaşın peşine bir kaplan düşer. Arkadaşlardan bir tanesi hemen sırt çantasını indirir ve spor ayakkabılarını giymeye çalışır. Diğeri o arkadaşa “O ayakkabılarla kaplandan hızlı koşacağını mı zannediyorsun?” der. Spor ayakkabılarını giyen arkadaşın cevabı ise çok manidardır: “Kaplandan hızlı koşamam ama senden hızlı koşarım”.
Bu hikâyeden anlaşılması gereken asla “İdealleriniz ve hedefleriniz uğruna arkadaşlarınızı yolda bırakın ya da başkalarının omuzlarına basarak yükselin.” değildir.