En çok korkulan yalnızlık türlerinden biri yaşlılık döneminde yalnız kalmak. Kişiler "elden-ayaktan düşüp" hastalıklarla mücadele edeceklerini düşündükleri yaşlılık yıllarında kendilerine destek olacak, bakacak birilerinin yanında olmayı İstiyorlar. Bir bakımevinde ya da huzurevinde son yıllarını geçirme düşüncesi bile insanlara sevimsiz geliyor. Eşini kaybeden yaşlı İnsanlar da ömürlerinin sonuna kadar yalnızlık duygusundan kurtulamıyorlar. Bu yıllarda insanların en çok istediği, çocukları ve torunlarıyla birlikte vakit geçirmek. Böylece yalnız olmadıklarını bilmek, başları sıkıştığında yardım isteyecekleri kişiler olduğunu düşünmek insanları rahatlatıyor. Yalnız başına Ölmek, öldükten günler sonra bile kimsenin bunun farkına varmaması düşüncesi insanları korkutuyor. Aile yapısının güçlü olduğu toplumlarda, bu duruma daha seyrek rastlanıyor. Aile, toplum içinde bir sosyal güvenlik kuruluşu gibi çalışıyor. Kişiye gereksinim duyduğu her şeyi vererek bireylerin kendini güvende hissetmesine yardımcı oluyor. Aile yapısı değişime uğradıkça, toplumun yaşam biçimi de değişiyor. Bu değişimin sonuçlarından biri de, yalnızlık duygusunun artması…
Binlerce, on binlerce kişinin onun arkadaşı olduğunu, onu takip ettiğini ve onunla birlikte yaşadığını zannediyor insan. Oysa hepsi gerçek ötesi, hepsi başkalaşmış ve aslından koparılmış sanrılardan ibaret.
İnsana başka bir dil öğrettiler. Şekillerden, resimlerden, objelerden ve çizgilerden oluşan bir dil. Onunla ifade ediyor kendini artık. Başka türlü gülüyor. Başka türlü kızıyor. Başka türlü seviniyor. Bu hayatın refleksi, tepkisi, algısı ve davranışı başka türlü.
Zamanın hızlı akmamasından, vaktin geçmemesinden şikayet eder, sırf “vakit öldürmek” için çabalar, özellikle “zaman geçsin” diye uğraşır, ama yaşlandığında, “ah ulan ah, şimdi genç olacaktım ki” diye hayıflanır. Gençlere sürekli olarak “ben şimdi sizler gibi genç olacaktım ki” diye dert yanan yaşlıların büyük çoğunluğu, gençliklerini aslında kahvehane köşelerinde, televizyon karşısında, sokakta dolaşarak, kendinden düşük insanlarla oturup kalkarak geçirmiştir.
Bir yandan hiç kimse tarafından rahatsız edilmek istemez, bir yandan da etrafında kimseyi bulamayınca yalnızlıktan şikayet eder.
Başka türlü bir yalnızlık vardır ki en beteri. Senin gibi olmayanların arasında kalırsın, seni anlamayan insanların. Ruhun sanki oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk kadar yapayalnızdır.
Ne deniş bazı Dünya Edebiyatı yazarları yalnızlık hakkında:
"Eğer farklıysan, yalnızlığa mahkum oluyorsun." Aldous Huxley,
"İçi insanlarla dolu büyük evler var karşıda, gene de tek odada bir başına olmak, bir evde yalnız yaşamak, yaşamın en önemli yanı, daha doğrusu: Kimi zaman yalnız kalabilmek mutluluğun ilk koşulu." Franz Kafka,
"Bir Parti üyesinin ilke olarak hiç boş vaktinin olmaması ve yatak dışında hiç yalnız kalmaması gerekiyordu. Çalışmak, yemek yemek ya da uyumak dışında kalan zamanlarda mutlaka ortaklaşa bir etkinliğe katılmalıydı: Yalnızlıktan keyif aldığını gösteren herhangi bir şey yapması, dahası kendi başına yürüyüşe çıkması bile her zaman biraz tehlikeli olabilirdi." George Orwell…