Öyle bir dünya isteriz ki tozpembe olsun. Sadece istediklerimizi kendi dünyamıza, yerleştirerek yaşamamızı sürdürmek isteriz. Başarılı bir iş hayatı, başarılı aile hayatı, başarılı aşk hayatı; bunları isterken belki gücümüz yettiği kadar emek veriyor ama her nedense bunları elde edemiyor, buna ya imkânlar ya da duygusal duygularımız engel oluyor. Hemen hemen bütün insanların ortak istekleri bu yönde fakat bu başarılara imza atmak hiçte kolay değil!
Hedeflerimize ulaşmaya çalışırken çevremizdeki etkilere kapılıp peşinden koştuğumuz duygusal bağlarımızın bizi 1-0 mağlup edeceğini nerden bilebilirdik! Ve kendimize göre dizayn etmeye çalıştığımız hayatın eksik parçalarını tamamlamaya çalışırken, çıkmış olduğumuz hayat yolculuğunda arabamızda istemsiz kalmıştık ve her defasında arabamızın lastiği patlamış yolda kalmıştık. Buda hedeflerimizi yarım bırakmıştı.
Yarım kalan planlarımız, hayallerimiz ve sevinçlerimiz kursağımızda kalmıştı. Belki çok sonradan yarım kalan başarılarımıza, hayallerimize ulaşacaktık ama bizi o günkü kadar mutlu eder miydi? Tamda bu düşünce geliyordu aklımıza zamansızı mı yaşadık, ya da zamansızımı dünyaya geldik? Peki, sorumlu olan kimdi ya da bir sorumlu aramak gerekiyor muydu? Aslında soru işaretleriyle dolu olan hayatımızı ne kadar çok sorgularsak o kadar çok sorumlu buluruz. Sorguladıkça içinden çıkılmaz bir hal alırız, buda bizi her zaman biraz daha karamsarlığa ve gerilemesine yol açacaktır.
İyisi sorgulamadan geçmişteki yapılan yanlışları bir kenara alıp, önümüze bakarak, geri kalan hayatımızı, kendi çizgemize göre, hiç kimseye aldırmadan ve sağımıza solumuza bakmadan koyduğumuz hedefe doğru yol almalıyız. Bu defa eksiksizce, bütün yedek parçalarımız yanımızda olarak yola çıkmalıyız. İşte o zaman başarırsak mutlu oluruz ve her başarımız bizi biraz daha mutlu edecek. Kim bilir belki bir gün başarılarımız katlanacak ve buda bizi mutluluğun en zirvesine ulaştıracak.
Sevgiyle kalın