Yaşadığımız hayatın bir sınav olduğunu hepimiz farkında olmadan yaşadığımız aşikâr. Hayatımızın sınav olduğunu bilmediğimiz gibi birde beklentilerimizi de en yüksek çıtalarda tutuyoruz. Hayat bize beklentilerimizi değil de, yaşam koşullarımıza göre bir hayat sunuyor. İstediğimiz, beklediğimiz hayatı elde etmeyince, bu durum zamanla hayal kırıklığı, daha sonra da, umutsuzluğa yol açmaktadır. Tekrar tekrar yaşanan umutsuzluklar bir süre sonra bunalımlı bir yaşam sürmemize neden olmakta ve hiç bir şeyden mutlu olmamak kendini her konuda eksik hissetmeye yol açmaktadır. Daha sonra ne yaşarsak yaşayalım hayatımızda hep bir tarafımız eksik hissederek devam ediyoruz. Peki, bu eksiklik duygusunu nerede edindik hiç bilginiz var mı?
Bana göre, ilk hayal kurmaya başladığımızda başlar; yani çocukluktan ergenliğe doğru ilk adımlar atarken etrafımızdakilere bir özentiyle başlar, sevdiğiniz beğendiğiniz kişileri yada en yakınlarınızı hayatınıza örnek insanlar olarak seçeriz. Bu oluşturduğumuz profillerdekiler de bazen farklı meslek dallarına sahip kişiler yada çok güzel aile düzenine sahip kişiler olabiliyor. Zaman ilerledikçe süreçte uzar o istediğimiz kişi bir türlü olunmaz yani o örnek insanların standartlarını tutturamamış olduğumuzdan dolayı hep aklımız o profilde kalır ve ne yaşarsak yaşayalım hep bir tarafımız eksik kalır.
İşte bu eksiklik duygusu bizlere çocukluğumuzdan miras ve bu mirası hala içimiz de dışarıda ki toplumda yaşatıyoruz biz nereye gidersek gidelim eksiklik duygusu bizimle beraber gelmektedir.
Yani kısacası gene umduğumuzu değil de bize sunulana razı geliyoruz yâda mahkûm oluyoruz. Tabi bu arada hayalini kuran hayatı yaşayanlarda var; onlarda gıptayla baktıklarımız arasında yer alıyorlar. Birde şöyle bir şey var ya hayallerinizi yüksek tutun, tutun ki yaşam standartlarınız yüksek olsun. Ben şahsen bu söze asla katılmıyorum neden mi? çünkü insan hayallerini bile yaşam koşullarına göre, kurmalı ki sonradan hayal kırıklığına uğranmamalı.
Sevgiyle kalın…