Şanlıurfa sadece kültürel yapısı ve tarihiyle göz kamaştırmıyor. Şanlıurfa gelen ziyaretçilerini kendine hayran bırakmakla birlikte yüreklerine dokunuyor.
Oyulan her toprağın altında bir tarih fışkıran yer neresi diye sorarsanız; ilk cevabım her zaman peygamberler şehri Şanlıurfa’mız olur.
Doğduğum yer olduğu için mi acaba bana bu kadar sempatik ve sıcak geliyor diyeceğim ama aslında öyle değil gelen bunu söylüyor, giden bunu söylüyor. Hatta gidenin gözü yaşlı oluyor.
Urfa’ya gelen ziyaretçiler Urfa’nın her çeşit yüzüyle karşılaşıyor. Bir kişiye sadece tek tat vermeyen güzel Urfa’m hanlarıyla, hamamlarıyla, camileriyle, yemekleriyle, çarşısıyla gelen ziyaretçiyi adeta görsel komaya sokuyor.
Hele o tatlı acısı yok mu tatlı acısı ah ahhh…
Yanık seslilerin diyarı Urfa’m meğer sende ne cevherler varmış da görenin yokmuş.
Demek ki sadece tarih, kültür, yemek çeşitleriyle değil yanık sesleriyle de dünyaya meydan okumuş benim adı kısa cevheri büyük Urfa’m
Yanık seslerin diyarı Urfa’m; Kazancı Bedih’lerin, Tatlıses’lerin, Gürses’lerin sende birleşmesi bir tesadüf müdür?
Gelelim güzel Urfa’mın bu zenginlikler içerisinde nasır tutulan ellere, tarlada çalışan işçilerine. Şanlıurfa bu kadar kabarık bir tarihe ev sahipliği yaparken bir o kadar da tarım alanları varken Urfalı kardeşlerimin tarlada yaşam mücadelesi vermesi neyin nesidir?
Güzel Urfam! senden canlar gidiyor, gençliğin gidiyor, buna bir dur demeyecek misin? Kaldır o tarih kokan başını, incilerle süslenen kaşını ‘BİR DUR DE BE GÜZEL URFA’M’
Urfalıların deyimiyle ‘Sana noli Urfa’m’ sen bunları kabul eden bir yer değilsin. Bırak gençliğin sende kalsın sen sendekilerle güzelsin…