İnsanoğlu yaşamı boyunca doğası gereği yönetmiş ve yönetilmiştir. Belirli bir dengenin sağlanabilmesi için daima yöneten ve yönetilenlerin olması gereksinimi oluşmuştur. Bununla birlikte çoğunluk ilkesi daima öne çıkmıştır. Kim çok ise onun dediği olur. Yani demokrasi çoğunluk için bir lütuf azınlık için ise bire kabustur. Çünkü çoğunluğun olduğu yerde azınlığa söz düşmez. Düşse de kayda alınmaz. Zamanla demokrasi kelimesinin anlamı ve önemi değişkenlik göstermiştir. Ve daha da değişkenlik göstereceği görünüyor. Temsili demokrasinin ideal ve çağdaş bir demokrasi olarak algılandığı dönemin tarihsel ve toplumsal koşulları ile günümüzün koşulları ve demokrasi algısı çok farklı bir düzeydedir. Bugün demokrasi, sadece oy kullanma, politik örgütlenme ve parlamentoya temsilci gönderme olarak algılanmamaktadır. Kamusal ve özel alanda temel insan haklarının esas alındığı, çok kültürlülüğün savunulduğu, toplumun kolektif iradesi karşısında bireyin iradesinin ön plana çıktığı, etnik, dinsel veya grup temelli ayrımcılıkların ortadan kaldırıldığı ve kamusal alanda eşitliğin savunulduğu, çevre sorunları dâhil insanın fiziksel ve sosyal yaşam alanını kuşatan birçok probleme karşı duyarlılığı vurgulayan bir kavram olarak algılanmaktadır.
Demokrasiye ilişkin algının bu şekilde dönüşmesi sistem olarak yeni bir demokrasi modeli ihtiyacını da doğurmaktadır. Bu açıdan bir kısım ülkelerde temsili demokrasinin yerine aşamalı bir şekilde ikame edilen katılımcı demokrasi, mevcut imkânlar içinde demokrasinin ideal formuna daha yakın olduğu iddia edildiği gibi demokrasi kavramının yeni içeriğine de uygun düşmektedir. Gittikçe artan ve çeşitlenen talepleri karşılamakta zorlanan merkezi yönetim yerine toplumun katılımına ve sivil toplum örgütlerine vurgu yapan bu yeni demokrasi yaklaşımı kamusal alanda sadece devletin değil, bireylerin, grupların ve sivil toplum örgütlerinin rol ve sorumluluk alarak yönetime ortak olmasını hedeflemektedir. Vatandaşların yönetime özellikle yerel yönetime katılımını hedefleyen katılımcı demokrasi, herhangi bir kentteki vatandaşların kamu mal ve hizmetlerin temin edilmesinde kendilerinin karar verdiği ve alınan kararları uygulayacak kişileri seçtikleri bir yerinde yönetim modelidir.
Merkezi yönetimin faaliyet sınırları ve yetkileri kısıtlanarak sorumluluk yerel yönetimlere verilmekte böylece mahalli nitelikli hizmetlerin ihtiyaca uygunluğu ve verimliliği sağlanmaktadır. Bu şekilde yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve katılımının arttırılarak siyasetin tabandan demokratikleşmesine de imkân sağlamaktadır. Bundan dolayı pek çok demokratik ülkede yerel yönetimlerin yetkileri arttırılarak güçlendirilmektedir. Merkezi yönetim geleneğinin güçlü olduğu ve Türkiye gibi ülkelere örneklik teşkil etmiş olan Fransa'da yerinde yönetim politikası uygulamalarına ağırlık verilmekte ve bu kapsamda seçimle gelen belediyelerin yetkileri ve kaynakları arttırılarak demokrasinin yerelleşmesi sağlanmaktadır. Esasında siyaset teorisinde yerel yönetim ile demokrasi arasındaki ilişki daha çok .İlk belediyecilik tarzı yerel örgütlenme modeli ise 19. yüzyılda İngiltere'de ortaya çıkmıştır. demokratik bir toplum için özel sektörden sonra en önemli unsurun yerel yönetim olduğunu vurgulamaktadır.