Geçtiğimiz yıl bugün Çin’den ortaya çıkan ve dünyayı hızla tehdit eden koronavirüsün Türkiye’ye gelmesine ve hayatımızı en kötü şekilde etkilemesine 6 gün kalmıştı. Ve 11 Mart 2020 tarihinde ilk vaka görüldü; şuanda yaşadığımız sıkıntıların başlangıcı oldu.
Hatırlarsınız koronavirüsün ülkemizde görülmesi sonrası tedbirler sıklaştırıldı. Belki de bu yüzden diğer ülkelerde olduğu gibi daha kötü sonuçlar yaşamadık. Kısıtlama, yasak derken bir yandan da alıştık aslında. Ancak ekonomimizin kötüye gitmesinin yanında bir süre sonra hayatın da bizim için çekilmez olması nedeniyle birtakım kısıtlamalar kaldırıldı.
Kısıtlamaların seyrek olması ve baharın da gelmesiyle o kadar uyarı yapılmasına rağmen yine de saldık kendimizi. Kendimizi bu kadar salmamız ise çektiğimiz o sıkıntılı günlerin hiç olmasına neden oldu. Yine vakalar arttı; hayat yine bize zindan oldu. Kısıtlamalar yine geldi; işsizlik yükseldi; esnaf işyerini açamadı ve yine hayatımızdaki bunalım…
“Yeter ki dükkanlarımız açılsın biz sosyal mesafeye de hijyene de dikkat ederiz. Yeter ki hafta sonu yasakları kalksın bütün fedakarlığı yaparız” sözleri yine kulaklarımızı çınlattı. Akıllandık mı? hayır!
Vatandaşın rahat bir nefes alması için kısıtlamalar gevşetilirken, yine sözümüzü tutamadık; yine rehavete kapıldık. Düşük riskli olan Urfa’da maskeler atıldı. Sigaranın içilmesinin bile yasaklandığı kalabalık ortamlarda bulunan insanların yüzde 40’ı maskesiz dolaşmaya başladı. Bu durumda birkaç güne kalmaz Urfa da yüksek riskli bölgeye dahil olabilir.
Demek ki halen akıllanmadık. Çünkü tedvirlerin yasaklardan ibaret olmadığını kalıplaşmış olan kafamızdan bir türlü atamadık.