İnsanoğlu yaşamı boyunca daima çevresinden haberdar olmak istemiştir. Ne oluyor insanlar ne yapıyor gibi merak duygusuyla daima yaşamıştır. Bazen gerçeğin peşinden gitmiş çoğu zamanda algının kurbanı olmuştur.
Peki, algı ile gerçek arasında nasıl bir fark söz konusudur: Algı dış faktörler tarafından kontrol edilebilir, ancak gerçeklik kimseyle kontrol edilemez. Algı doğrudan bireyin tutum, inanç ve bilgi ile ilgiliyken gerçeklik kendiliğinden var olur.
Yani algıyla insanlar bir gruba bir oluşuma dâhil olmaya çalışılır. Gerçeklik de ise bu mümkün değildir. Kimse için değişim göstermez gerçeklik benim siyah gördüğümü karşımdaki de siyah görür. Fakat algı öyle değildir. Yüz yıllar boyunca dünyanın algısı düzdü. Buna karşı çıkan İtalyan Filozof Bruno dünya evrenin merkezi değildir. Evren koskocamandır. Başka gezegenlerde var dedi. Ve bunu dediği için Katolik kilisesi tarafından diri diri yakıldı.
Şimdi ise dünyanın düz olduğunu söyleyen olursa büyük ihtimale gülüp geçeriz. Ama ne yazık ki şimdi ki gerçeklik geçmişin algısı durumundaydı.
Zamanla algılar bir kitle çıkarı doğrultusunda ortaya çıkar. Herkes pastadan pay almak istediği için büyük algılar yaratmaya çalışır.
Pasta demişken: Fransız ihtilali halk büyük bir acı ve sefalet içerisinde. Acımasız bir kraliçe çıkar o ünlü sözü söyler “ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü sahibi kraliçe Marie Antoinette olarak bilinir. Oysaki kraliçe asla o sözü kullanmamıştır. Kraliyet ailesinin fertleri tek tek giyotine gönderilmesi farklı bir algı yaratılmayı zorunlu kılar. Ve böyle bir söz üzerinde kraliçe adeta nefret nesnesi haline dönüştürülür.
Günümüzde yaratılan algıların haddi hesabı yoktur. Peki, Doğu Bölgesinde yaratılan algı neyin üzerine kurulur. Aşiretler arasında çıkan kan davalarının çoğu algı yüzünden yaşanıyor. Birileri algı yaratır. İki aşireti birbirine düşürür. Daha sonra barış elçisi olmak için yoğun çaba sarf eder. Barıştıktan sonra da iki aşireti kendisine bağlayarak onlara kendi fikrini empoze eder. Bunu siyasette dönüştürdü mü soluğu Büyük Millet Meclisinde alıyor. Onun için bu coğrafyada kan ve gözyaşı hiç dinmedi.
Algıyla daima birileri düşman gösterildi. Bazıları gerici, bazıları yobaz, bazıları Siyonist, bazıları komünist, halkı daima onlara karşı kışkırtanlar oldu. Dinciler “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz ”dediler. Kendisini entelektüel göstermeye çalışan feodal köylüler ise başörtü anayasaya modernimize aykırıdır diye yıllarca açık kapalı ayrıştırması yaptılar. Onun için algıya kurban gitmemek için daima gerçeğin peşinden koşmak lazım. Araştırmak öğrenmek azıcıkta düşünmek lazım.