Sınırlar hayatımızın birçok yerinde karşımıza çıkan bazen engelleyici, bazen kendi benliğimizi ortaya çıkarmaya yarayan araçtır. Sınırlar insanların kendileri için belirlediği çizgilerdir. Bazen katı da olsa insanın varlığını göstermesi için koruması gereken kurallar zinciridir. Hiyerarşinin toplumdaki karşılığıdır sınırlar. Zaten sınırları olamayan insanların prensipleri de olmaz ilk önce insanın varlığını koruması gerekiyor. Bir iş yerindeki sınırlar, arkadaş ortamındaki sınırlar aile içerişinde bile sınırlar mevcuttur. Bizim toplum bunlara ahlak kuralları da diyor. Demelerinde sakınca yok ama uygulamaya koymamaları büyük bir sorun. Hem bir şeyi ortaya koyacaksın. Hem de onu yapmayacaksın. Adama gülüp geçerler. Sen de diyorsun ve ne yapıyorsun sınırlar bu coğrafya için değil tüm dünya için önemlidir. En basitinden sınırları ihlal edilen ülkelere baksanıza nasıl hemen saldırıya geçiyorlar. İnsanlarında onları örmek alması gerektiği kanısındayım. Senin sınırların olacak ki karşıda ki insan sana değer versin. Yoksa aradaki bağ zamanla yok olup gider ahlak kuralları dediğimiz katı kurallar yerle bir olur. İlk önce insanın sınırları bilmesi ve karşısındaki insana ona göre taviz vermesi gerektiğini düşünüyorum.
Hepimiz toplum içinde farklı sosyal rollere sahibiz ve bu roller ile var olarak hayatımızı devam ettiriyoruz. Öğrenci olarak, çalışan olarak, ebeveyn olarak, çocuk olarak ya da başlı başına bir birey olarak var oluyoruz. Fakat bunların yanı sıra hangi role sahip olursak olalım hepimizin farklı sınırları var. Kurmuş olduğumuz farklı ilişkilerle farklı sınırlar çiziyoruz kendi içimizde, kendi çevremize. Çünkü insan tek başına yaşayamayan bir varlıktır ancak ötekiyle varlığını tamamlayabilir ve ötekiyle hep bir araya gelmek zorundadır. Kendini soyutlayamaz, tek başına varlığını devam ettiremez.
İnsan ötekiyle bir araya gelince ister istemez bir çatışma meydana gelecek diyor çünkü birinin istekleri diğerininkini aşacak, tam olarak aynı seviyede olamayacaklar. İki kişinin aynı anda aynı şeyi istemesi mümkün değil. Tam bir mutluluktan, mutlak bir mutluluktan bahsedemeyiz bu nedenle her bir bireyin aynı noktada olmasını da bekleyemeyiz. İnsan ötekinin kalbinde tüneyecek yer arayan zavallı bir varlıktır ve bu tüneyecek yeri bulduğunda da bu değil duygusuna ulaşır. İşte bu sebeple her insanda bir kırıklık oluşur. Yani ötekinin istekleriyle senin isteklerinin bir yerde durması gerekiyor. Sınırda durmak gerekiyor. O durmak insana acı veriyor. O kırıklığa katlanabilen insanların ilişkisi sürüyor. Her istediğim her zaman olmayacak, bazıları eksik kalacak. Buna katlanabilirseniz mutlu olabileceğinizden bahsediyor. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip gelerek yaşadıkları ikilemi, aralarındaki uzaklık, her iki acıya da tahammül edebilecekleri bir noktaya ulaşıncaya kadar sürdü. İnsanları bir araya getiren, iç dünyalarının boşluk ve tekdüzeliğidir. Ters gelen özellikler ve tahammül edemedikleri hatalar onları birbirinden uzaklaştırır. Sonunda, bir arada var olabilecekleri, nezaket ve görgünün belirlediği ortak noktada buluşurlar. Bu uzaklıkta duramayanlara, İngiltere’de “!/mesafeni koru!” denir. Bu noktada, çevrenin sıcaklığını hissetme arzusu kısmen karşılanır ama buna karşılık okların acısı hissedilmez. Kendi iç sıcaklığı çok yüksek olanlar ise, ne sıkıntı vermek, ne de sıkıntı çekmek için, topluluklardan uzak durmayı tercih ederler.'' Freud ise benzer bir yaklaşımla şöyle diyor; “Soğuk bir kış sabahı, donmamak için birbirine yaklaşan oklu kirpiler gibiyiz.” Eğer kirpiler bir ve tek olma arzusuyla var olmaya devam etmek isteselerdi diğerlerinden uzaklaşıp soğuktan donacaklardı. İnsan da böyle bir varlık. Ötekine donmayacak kadar mesafede yakın, ötekini kanatmayacak kadar da uzakta durmalı. Eğer bunu başaramazsa, yeterli ve gerekli sınırı çizemezse ya da koruyamazsa varlığını devam ettirmesi çok zor. Zaman geçtikçe belki sınırlarımız, farkındalıklarımız değişiyor. Fakat toplumda var olma içgüdüsü ile diğerleri ile birbirimize bağlıyız. Karşıt görüşlerimiz var, ama soğuktan donmak yerine o bize karşıt gelen görüşlere saygı duymayı öğreniyoruz. Bir şekilde ortak noktayı bulmamız gerekiyor, sınırlarımızı çizmemiz gerekiyor.