Türkiye birey haklarından hukuk sisteminin karmaşıklığı bürokrasinin temel sorunudur.
Yıllardan beri devlet kurumlarından dönen torpiller ne yazık ki gençlerin hayallerinin flulaşmasına neden oluyor. Bundan dolayı gençler liyakatsiz kişileri muteber koltuklarda görünce psikolojik bunalıma girip hem sisteme hem de devlet yapısına ters düşecek eylemlerde bulunuyor. Bazı gençlerde ne yazık ki hayatlarına son veriyorlar.
Devlet kademelerinin en üstlerine kadar işlemiş ve yaygın hale gelmiş yolsuzluk ve rüşvet çarklarına kadar, birçok sorunsalı ve yapısal devlet hantallığını içinde barındıran bir forma sahip Türkiye.
Gelir seviyesi üçüncü Dünya ülkeleriyle aynı kategorideyiz.
İnsani gelişmişlik indeksinde, refah toplumu tezini uygulayabilmiş devletlerin oldukça uzağındayız. Ve uzak olduğumuzun bile farkında değiliz.
Havuz medyası ne yazık ki gerçekleri yazmak, söylemek yerine bizi bir Ay’a götürüyor. Bir dünya gücü yapıyor. Gecen yıllarda İMF’nin bize yalvarıp borç istediğini bile yazdı. Ne kadar gerçekçi değil mi? Düşünsenize yatakta son nefesinizi veriyorsunuz. Komşular gelip avuçtu sözler sarf ederek iyi olduğunu söylüyorlar. Buda onun gibi bir şey
Türk devlet bürokrasisi ve yapısının kronik sorunları, geçmişten beri süregelen, birey olarak alışkın olduğumuz, ama çözmeye hiç yanaşmadığımız sorunlar bunlar!
Demokrasinin beşiği yerel yönetimlerde ki imar yolsuzlukları düşünüldüğünde, yerelden genele yayılan sorunları anlamak çokta güç olmasa gerek! Güç olduğunu düşünürseniz Şanlıurfa’da ki yerel yönetimlerin kiminle fazla bir araya geldiğine bakın. Farklı fotoğraflar ve hep aynı kişiler samimiyetsiz yüzler. Medya önünde herkes hayırsever vatansever gece karanlığında kimi nerede görürseniz şaşırmayın çünkü Urfalılar birbirine çok benzer.
Bir yanda ufak bir imar işi için bürokratik engellere takılan yeni yüzler, diğer yanda, hiç izin alınmadan hukuki boşluklardan yararlanan üst zümrelerin çok katlı yapıları kaçak ve izinsiz inşa ettiğine çokça tanıklık ettiğimiz oldu!
Tabi bunu gündeme getirmeye çalışanlar da oldu. Ben babamın oğluyum ben bu kokuşmuş düzene razı gelemem dediler. Ama gel gör ki şehir eşkıyaları tarafından korkutuldular. Sindirildiler. Şu anda sosyal medyalarda çiçeğe böceğe şiir yazıyorlar.
Yaşanılan onca şeye rağmen kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor
Hangimiz ufak bir memuriyet işi için saatlerce sıra bekleyip kuyruklarda yorulmadık? Hangimiz trafikte huzurla ve güvenle araç sürebiliyoruz?
Hangimiz 'devlet' kavramının gerçekten birey olarak bizim çıkarımızı düşündüğüne inanıyoruz? Akla gelen, belki de en önemli sorun; biz sıradan vatandaşlar mı devletleri yaşatmak için ömrümüzü harcayacağız, yoksa devletler mi biz bireylere mutlu ve refah içinde bir ömür hediye edebilmek için bu absürt sistemlerini ve anlayışlarını değiştirecek?