Kimi, zaman her şeyin ilacıdır der, kimi de zaman kavramıyla ilgili başka söylemlerde bulunur. Ancak zamanın hızla geçtiğinin farkındayız. Saatlerin, günlerin, haftaların, ayların, yılların nasıl geçtiğinin farkında bile olmuyoruz çoğu zaman.
Birçok kişi, zamanın kısıtlılığından şikayet eder. Uzun zaman görmediğimiz bir arkadaşla karşılaştığımız zaman işten başımızı kaldıramadığımızı belirtiriz.
Bazen acil işlerle uğraşmaktan önemsediğimiz işlere zaman ayıramıyoruz. Bir türlü ertelediğimiz zamanı yakalayamıyoruz. Şöyle bir düşündüğümüzde aslında zamanın yetmemesi zaman kıtlığından kaynaklanan bir durum değildir.
Ne yapmak istediğimizi, değerlerimizin farkında olur ve tercihlerimizi bu değerlere göre yapabilirsek, zamanın kıt olmadığını kolaylıkla görebiliriz. Bütün koşulları biz belirlemiyoruz, bu denizde olmayı, kendimizi içinde bulduğumuz kayığı biz seçmedik diyebiliriz ama elimizdekilerle de hayatımıza yön verebiliriz.
Planlamamız gereken zaman değil, kendimizdir. Hatta kendimizi zamanın akışına bıraktığımız anlar, değerlerimizle yaptıklarımızın örtüştüğü anlardır. Neresinden bakarsak bakalım zamanın bir nehir gibi akıp gittiği gerçeğini inkar edemeyiz. Bu nedenle yeni nesile zamanın ne kadar değerli bir kavram olduğunu anlatarak kabul ettirmemiz gerekir. Zamanın iyi bir şekilde değerlendirilmesi beraberinde başarıyı da getirir.
Öyle ki birçok durumda başarısız olan kentimizin de başarıya ulaşması bi nevi zamanın iyi değerlendirilmesine bağlıdır.