Her nefeste aldıkça tükeniyorum, veya nefes almaktan tükeniyorum. Her gün bir ben içine, tekrar bir ben koyuyorum. Bazen kendimi bir çığlık sesinde, bazen hıçkırıklarda, bazen bir yağmur damlasında, bazen de gökyüzünün o uçsuz bucaksız karanlığında buluyorum. Kendimi iyi bildiğimi zannediyorum ama, kim olduğumu sürekli unutuyorum. Kendimi dinlerken kafam şişti, aşikârlığı gözlerim verdi. Zor olsa da yaşıyorum ve içimdeki sessiz ruhla, bir köşede durup, yok oluşumu seyrediyorum. Birde durup geçmişteki fotoğraflarıma bakıyorum, her şey değişiyor; saçılan neşemin dudağımda yayılışıyla, ne kadar mutluymuşum diyorum. Uzaklara dalarak düşünüyorum, etrafa bu kadar enerji yaymak isterken, benim enerji'mi niye alırlar ki?
Kaosa sürüklenenlere, yaşamlarına hayıflanırken, fısıltılı rüzgârın yüzlerini okşaması, gece vakti ay ışığı, bir çiçeğin büyüleyici kokusuyla son nefesmiş gibi ciğerlerini doldurması, bir yağmur sesini duyma, kara dokunma ve bir insanın o güzel gülüşünü paylaşması yetmez mi? Bunlarla yetinilemez mi?
Sonra soruyor yüzünü hiç göstermeyen, en derinlerde kendini gizleyen, hiç gün ışığından payını almamış ama, kendi bahçesinde ışıksız açtırmış çiçeklerini, sonra onları yine kendi karanlığında boğmuş tarafım:
Neden her soruma cevap aramaktayım?
Sorularımın cevabı, düşüncelerim gibi hiç anlaşılmayacak. Susturuyorum onları, ama gitmeyecekleri belli değil mi?
İnsanlar hiç bir şeyi bir türlü tam anlamadıklarından kendilerini bitirdi. Diğer İnsanlara duyarlı davranacaklarına, onlara adeta zarar verdiler. Bir insanın sırtına yaslanıp, aslında onun da özünün iyi olduğu hiç mi akıllarına gelmedi?
Sen inan kalbim ve hep aklına getir, o buğulu gözlerinden dökülen gözyaşların ve düşünmekten dökülen saçların hiç boşa değil. Bir gün gözlerinden o buğu kalkacak, çünkü vuslata erdiğinde, her şeyin biteceğini ve Rabbinin gücünü biliyorsun. Alıntıdır.