Sürekli memleketimize teşvikler artsın, şehrimiz kazansın, yatırımlar yapılsın sözlerini duyarız ama bunun için çalışarak bir şeyler için çabalayanları pek görmeyiz. Yaygındır bizde para kazanılan işlere girişmek. Örneğin sık sık duyarız ticarette, özellikle gayrimenkul sektöründe daha fazla kazanç var sözlerini… Sonrasında herkes o alana yönelir, daha çok para kazanma mücadelesi içinde olur.
Başka bir konu da “Memleketimize yatırım yapılmıyor, fabrikalar kurulmuyor, işsizlik almış başını gidiyor, daha çok teşvik yapılmalı” diyenleri çok duyarız. Yani her şeyi devletten bekleriz. Yine sosyal medyada otomobil fabrikasının Urfa’da kurulmalı ifadelerini de az duymadık. Peki bu yerli otomobil fabrikasının Urfa’da kurulması için ne yaptın? Yeni bir parça mı ürettin; icat mı yaptın; nitelikli eleman mı yetiştirdin?
Lise çağındaki gençlerin tek hedefi lüks arabaya binmek, gezmek, tozmak oluyor. Biraz parası olanların büyük hedefi bir ev ya da bir araziye yatırım yaparak birkaç yıl sonra daha fazla karla değerlendirmek oluyor. Ama kimse de bir şey üretmek için çaba göstermiyor.
Araçlarımızın en ufak parçalarını Adana’ya kadar gidip alırken, fıstığımızı, zeytinimizi Antep’e işletmeye götürüyoruz. Ama ‘Biz de yaparız hem de daha iyisini’ düşüncesinden oldukça uzağız. Bütün düşünceler daha fazla kazanma üzerine yoğunlaşınca nitelikli eleman da yetişmiyor. Sanayimiz daha fazla gelişmesi yerine daha çok geriye doğru yol alıyor. Çünkü yeni nesillere üretme kavramı aşılanmıyor.
Ülkemizde en fazla genç nüfusu barındıran memleketimizde daha farklı bir şeyler üretme düşüncesini maalesef göremiyoruz. Varsa yoksa kafa yormadan para kazanma düşüncesi hakimdir. Hep yerinde oturarak bir şeyler bekleme vardır.
Milyonlar harcanarak kurulan tesisleri de gördük, şimdi kırık-dökük bir şekilde terk edilmiş vaziyette. Çünkü işçinin maaşıyla muhasebesiyle uğraşacak insanlarımız bulunmuyor. Bunun yerine temizinden araziler alındı, o bölgeye imar geldi, 2-3 katı fiyata satıldı.
O kadar bereketli topraklarımız varken daha kaliteli ürün yetiştirmek yerine desteklemelerin peşine düştük. Tarımda sürekli doğal koşullara bağlı kaldık. Fıstık bahçesi alırken daha iyi verim alma yerine imar gelecek mi telaşına kapıldık.
Meslek seçimine gelirken, çocuklara her zaman belli meslek grupları aşılandı. Masa başı işler daha çok tercih edildi. İş de olsa yorulmama düşüncesi hiçbir zaman kaybolup gitmedi. Her zaman ‘Ben’ düşüncesi ön sırada yer aldı, ‘Memleket’ kavramı hep geri planda kaldı. Urfa’dan seçilerek meclise girip bakan olanlar, bakanlığı bittikten sonra en ufak bir hizmet için elini taşın altına koymadı.
12 milletvekilimiz varken, bu sayı 14’e çıkarılacak. Ne olacak? Daha fazla çalışma mı yapılacak; daha çok hizmet mi gelecek? Bu düşünceler hapsedilen kalıplardan çıkarılmadıkça 600 milletvekili de Urfa’nın olsun ne değişecek ki?
Tablo ortada… Diğer iller ve Urfa, Mars ile Kars kadar birbirine uzak bulunuyor. Bu gidişle pamukta fasulye üretmeye ve bununla övünmeye devam ederiz.