Merhaba sevgili güzide okurlarım, bugün ki yazımda bizleri derinden ilgilendiren hatta sorunları olanları daha çok ilgilendiren çok önemli bir konuya el atacağız.
Başlığımda da gördüğünüz üzere, akıl veren çoktur, ama yardımda bulunan, elinizden tutan ve hatta bilgisi olan insan sayısı azdır.
Toplum olarak zaten akıl vermek için fazla bir bilgi ve birikime ihtiyaç duyduğumuzda söylenemez aslında.
Ben bilmiyorum, bilene sor diyen insan sayısı azdır, güzel memleketimde.
Bilmiyoruz ama gururumuza da yediremiyoruz, bilmiyoruz ki bilmemek bir gurur meselesi değildir. Bilmediğini söylemek samimiyet göstergesidir aksine, bilmiyorum dersin işin içinden çıkarsın, bunu yapınca en azından karşı tarafa zaman kazandırmış olursun ve eksik bilgi vermemiş olursun.
Toplumda bilmediğini bilip yine de akıl vermeyi kendine görev sayan ve hatta bildiğini sanıp ondan fayda sağlamaya çalışan o kadar çok insan var ki, bunu üzülerek söylemek durumundayım.
Aslında bu şekilde kendimizi inkâr etmiş oluruz ve kendimize samimi olamayız. Deveye sormuşlar neden boynun eğri ne bileyim ben demiş, aslında düşünmemiz gereken bir konudur bu.
Bilmiyorsak, bilmiyorum bilene sor demek bir erdemdir, belki konu olarak dar kapsamlı bir konudur, bu günkü konumuz ama değinmemiz gereken düşündürücü bir konudur.
Biraz öz eleştiri yapmakta yarar var, kendimizi ilime bilime adamamız gerektiğini düşünüyorum.
İkindi çaylarında elimize bir kitap almalı 1-2 sayfada olsa okumamız gerektiğini düşünüyorum, kitap okumak, düşünce ve dönüşüm sürecidir, lütfen bunu yapalım, okumak bizim için fizyolojik ihtiyaç gibi olmalı diyorum, bu konuda illaki bana katılmayan okurlarım olacaktır, onlara da zaten saygım sonsuz.
Belki de her şey okumak mı diyenlerde olacaktır, bende evet her şey okumaktan gelir, büyük felaketler okumadığımız için gelir, güzel günler de okumaya gebedir.
Bu günlük bu kadar kıymetli okurlarım, bir başka yazımda görüşmek üzere iyi haftalar diliyorum.
Mantıklı Tebrikler