Bir köşe yazımda yine sizlerle beraber olmanın haklı gururunu yaşarken değineceğimiz konumuzu geniş bir şeklinde ele alacağız.
Bu haftaki konumuz, sorunlara karşı sergilememiz gereken tutumlar ve buna bağlı olarak davranışlarımızın niteliğidir.
Bu konuyu daha çok birey üzerinden değil de yelpazeyi genişletip, toplum ve devlet üzerinden ve bunlar arasındaki gerek fikirsel çatışmayı gerekse olumlu iyi niyeti anlatmaya çalışacağım.
Aslında bakıldığı zaman devlet koca bir gemi, içindeki halk ise gemiyi azgın dalgalara karşı koruyan ve bir yönetim çerçevesinde ve bu yönetimin iyi ya da kötü emrine amade olan mürettebata benzetebiliriz.
Eğer geminin karaya vurma tehlikesi var ise, bu mürettebat dediğimiz halk topluluğunun ortaya koyacağı özveriyi ve bu bağlamda da alacağı önlemlerden kimsenin şüphesi olmamalıdır, tıpkı darbe girişiminden tutunda birçok olumsuz durumda sayın yüce halkımızın gösterdiği azim ve kararlılık bunların sadece birkaç örneğidir.
Sözüm ona halk dediğimiz mürettebatta bilir ki, eğer gemi karaya oturur ise felaket asıl o zaman başlar. Kaptan ise zor zamanlarda sorunlarla boğuşurken nasıl ki kendi mürettebatından yardım almasını biliyorsa, dalgaların şiddetinden kurtulmuş ve kurtarılmasında büyük katkı sağlamış mürettebata yani halka gerektiğinde sahip çıkmalı ve onları koruyup kollamalıdır.
Her sıkıntıda emir ve yasaklara karşı, kaptanımız sen çok yaşa diyen gemideki halk topluluğunun da şüphesiz ki temel ihtiyaçları da olacaktır.
Gemi ivmesini almış bir şekilde giderken gemidekiler ödüllendirilmeli, tabi bunu yaparken eşitlik ilkesine dayandırılmalıdır. Zaten gemi su alırsa, mürettebat gereğini yapmıştır yapıyordur yapacaktır. Bundan kimsenin şüphesi yoktur olmamalıdır da. Kendi ülkemizdeki gerek salgın hastalıklar ve gerekse belli başlı sorun gibi gösterilmeye çalışılan durumlar evvela devlet büyüklerimizin nazarındadır ve bize düşende onlara yardımcı olmak, soğukkanlı sakin bir şekilde toplumun huzurunu bozmadan dayanışma içinde üzerimize düşen görevleri layıkıyla yerine getirmektir.
Yani kaba tabirle sorunun bir parçası olarak hafızalarda yer etmemeli ve hatta daha çok sorun çözen ya da çözene yardımcı olacak desteği sağlamalıyız. Bu salgın hepimizi etkiledi, gerek ekonomik gerek sağlık gerekse sosyal çerçevede bunun kimse aksini iddia edemez ve hatta bunu iddia edecek dünyada insan sayısı da azdır.
Bizde yaşanan olumsuzluklarda bunları sanki bir zümrenin ya da yönetimin suçuymuş gibi göstermemeliyiz.
Kısacası değerli okurum, sorun her ne boyutta olursa olsun her zaman sorunun içinde bir sorun olmaktansa, iyi niyetli çözümlemelerde bulunmalıyız.
Beyhude bedevinin dediği gibi: 'Evet çölde yaşıyorum bilirim ki kuraktır ve de çoraktır. Ama bir şey daha bilirim ben buraya aitim burası da bana aittir, ne ben onsuz yaşarım ne de o benle ıssız kalır' diyerek yazımı sonlandırıyorum, bir başka haftalık köşe yazımda görüşmek dileğiyle esen kalın...
Gerçekte günümüz hayat şartlarını tam anlamıyla ifade edip mürettebat diye nitelendirilen halkın görev ve sorumlulukları anlatan anlamamıza yardım olam bir yazı olmuş.emeğine yüreğine sağlık murat küçük
Çok güzel özetlemişsiniz gerçekten.