Ömür dediğin çatlak bardaktan sızan suya benzer, içsende tükenir, içmesende demişti şair, biz o ömür suyunu içsekte içmeksek de tükeneceğini bilerek ama kıymetini bilmeden yaşıyoruz. Ve bardak boşalınca, geçmiş olan ömrümüze hep vahlarla, kederle bakıyoruz. Keşkekleri sığdırdığımız hayatımızda, anı yaşamadan, iyi olan hatıraları bile keşke böyle olsaydı diye betimlediğimiz, bir hayat biçiyoruz. Keşkeler yerine, iykileri doldursak hep yaşam boyunca dönüp arkamıza baktığımız zaman mutluluğun anahtarı ile açılmış zamanlar çıkıyor önümüze, Dünya bir gündür O da bu gündür diye yaşayabildiğimiz zaman, anı yakalama fırsatı duruyor önümüzde…
Toplumun geneline baktığımız zaman dertsiz, kedersiz, sıkıntısız insan yok denecek kadar az miktarda, derdi verenin dermanı vereceğini hep unutuyoruz. Bu dünyada her ne dense bin yıl yaşayacakmış gibi yada hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz. Sonra ömrün sonuna doğru yaklaşınca mutsuzluk kapımızda bir bekçi gibi duruyor. Kötü anlar bile sanki hiç bitmeyecek gibi ömrün geneline yayıyoruz. Bugün dünyanın geneline baktığımız zaman insanların virüsten çok en büyük sorunu mutsuzluk ve psikolojik bunalım olarak ortaya çıkıyor.
Televizyon dizilerinin neredeyse tamamı, psikolojik sorunlarla boğuşmuş insanlardan esinlenerek oluşturuluyor. Çok değil 30 yıl geriye gittiğimiz zaman, kişisel gelişim uzmanlığı mesleği ve psikoloji doktorları diye bir kavramın olmadığı, herkesin yakın çevresinin kendisinin dert ortağı, kişiselgelişim uzmanı ve psikoloji doktoru olduğunu görürüz. Kiminin annesi, kiminin kardeşi, kiminin ise yakın arkadaşıydı bu kişiler.
Ama şu zamana gelindiğinde güven probleminin tavan yaptığı, kimsenin kimseye güvenmediği, herkesin kendi içerisinde yalnızlaştığı, mutluluğun para ve benzeri şeylerle olmadığı bu çağın getirdikleri arasında yer alıyor. Teknolojinin getirdiği modernite yaşam kolaylığı, psikolojide sağlamlık oluşturmadı ve öyle bir hale gelindiki eskiden yapılan herkes herkesin derdiyle dertlenilirken , bir tık uğruna, beğenilme adına sosyal medya üzerinde yapılacak ahlaksız ve iğrenç görüntülere bıraktı yerine …
Sözlerimi bitirmeden önce size İstanbul’da yaşayan amcam Sayın Ali Özdilek bana göndermiş olduğu şu cümlelerle sonlandırmak istiyorum. “ İnsan yaşamı boyunca; unutamadığı iki önemli anı saklar birincisi en çok canının yandığı, ikincisi en çok mutlu olduğu andır ve bunların içinde birincisi çok nettir. Sevdiğin birini kaybedersin canın çok yanar ama ikincisi öyle değildir. Yapboz parçaları gibidir yaşamın boyunca Kilit parçanın yerini bulmaya çalışırsın. Gerçek mutluluğun ne olduğunu bilmediğin için her yaşadığın güzel anlarda mutlu olursun. Yıllarca kendi kendine mutlu olduğun anları düşünüp gülersin ama öyle bir şey yaşarsın ki tüm hayatını değiştirir ve tekrar mutlu olduğun anları yaşamaya çalışırsın ama hatırladığın yalnızca o andır kalbinin atışını sanki il kez bu kadar canlı duyarcasına veya duracağını hissedercesine korktuğun andır eğer bu dediklerimi gerçekten yaşadıysan yapbozun doğru parçası artık doğru yerdedir.”
Bir dahaki yazımızda görüşmek dileğiyle hoşça ve sağlıkla kalın….
kalbinize yüreğinize sağlık kazım bey sayfanizi yorumlarınızı takip ediyorum paylaşımlarınızı devamını diliyorum..
Son derece güzel yaz olmus anlamak anlamamak insanların elinde bir şeyi okurken sadece okumak değil okurken içine e girmek yasamaya çalışmak gercek kişiliğin ve gerçek duyguların ile okursan her kelimenin ayri bir değeri ve kiymeti var yüreğinize sağlık