Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2025 yılını "Aile Yılı" olarak ilan etti. Aile, toplumun temel taşı olarak kabul edilse de günümüzde aile içindeki şiddet ve kadın cinayetleri hem toplumsal huzuru tehdit etmekte hem de hukuk önünde toplumsal adaletin sorgulanmasına yol açmaktadır.
Türkiye’de kadın cinayetlerinin her geçen yıl artması, sadece ailenin değil, devletin ve toplumun sorunu hâline gelmiş bulunmakta. 2025'in "Aile Yılı" ilan edilmesi, bu sorunun çözümüne dair bir fırsat olarak görülmeli; ancak, aynı zamanda derinlemesine bir sorgulamanın ne kadar gerekli olduğuna dair uyarıcı bir işaret olmalıdır.
Her bir kadın cinayeti, ardında sadece bir kayıp bırakmakla kalmaz; aynı zamanda toplumsal yapıyı zayıflatır. Her yıl onlarca, hatta yüzlerce kadın, evde, sokakta, iş yerinde veya ilişkilerinde şiddet görerek can veriyor.
Kadına yönelik şiddet, çoğu zaman "aile içi mesele" olarak görüldüğü için, devlet ve toplumun çoğu zaman etkin müdahalesi gecikiyor. Hâlbuki, aile içindeki şiddet, toplumun her katmanını etkileyen ve tüm topluma etki eden bir olgudur.
Kadın cinayetlerini durdurmanın yolu, öncelikle, toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının her alanda, özellikle eğitimde ve ailede güçlendirilmesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2025'i "Aile Yılı" ilan etmesi, toplumsal eşitsizliklerin ve kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik güçlü adımlar atılması gerektiği anlamına gelmelidir. Aksi takdirde, aileyi ve kadını koruma iddiası sadece bir çaba olarak kalır ve sayısız kadın cinayetinin önü alınamaz.
Kadın cinayetlerinin bir başka can alıcı yönü de adaletin ne kadar sağlandığı meselesidir. Çoğu zaman, yasaların sıkılaştırılması, yalnızca kadınların öldürülmesinin engellenmesi için yeterli değildir; aynı zamanda devletin, kadınları en baştan koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Şiddet uygulayan erkeklerin cezalandırılmasında “iyi hal” indirimi gibi uygulamalar da bu suçların ciddiyetine uygun şekilde düzenlenmelidir.
İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinin kadın hakları savunucuları tarafından eleştirilmesinin de önemini unutmamak gerekir. Kadınların, devletin ve toplumun desteklediği bir koruma şemsiyesi altında olabilmesi için, uluslararası sözleşmelerin ve yerel yasaların uyumlu şekilde çalışması büyük bir gerekliliktir.
"Aile Yılı" gibi bir dönemde, ailenin sadece bir "ekonomik" ya da "toplumsal yapı" olarak değil, aynı zamanda kadınların güvenliğini, haklarını ve özgürlüklerini sağlayan bir birim olarak da korunması gerektiği bir gerçektir. Toplumun her kesiminde, "kadına saygı" anlayışının güçlendirilmesi ve "erkek egemen" bakış açılarının yok edilmesi gerekmektedir. Eğitim sisteminden medyaya, iş dünyasından devlet kurumlarına kadar, her alanda kadın hakları savunulmalı ve kadınlar yalnızca “evin” değil, kamusal alandaki varlıklarıyla da değerli kabul edilmelidir.
Evet kesinlikle katılıyorum