Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ile göçmenlerin yaşamsal sorunları müzakere ediliyor, pazarlıklar yapılıyor, paralar isteniyor ama Suriye'den gelen göçmenlere hukuki statü tanımlanamıyor!
Mart 2016'da Avrupa birliği ile Türkiye'de bulunan bu insanların durumu için bir anlaşmaya varılmıştı. Bu anlaşmaya göre Avrupa Birliği bir miktar Suriyeli göçmeni “mülteci” olarak kabul edecek, bir miktar parasal yardımda da bulunacaktı. Ancak bunun uygulanabilmesi için de Türkiye'nin bazı kriterleri yerine getirmesi isteniyordu. Ne istenen kriterler yerine getirildi ne de bu anlaşma tam olarak uygulanabildi!
“İnsani, sorun” olarak adlandırılan Suriyeli göçmenlerin durumu, pazarlık konusu olacak şekilde yapılan anlaşmaların ne kadar “insani” olabileceğini, anlaşma sonrası yaşananlar göstermiştir.
Ölümden kaçarak sığınan göçmenlerin Avrupa Birliği ile yaşanan krizlerde “tehdit” unsuru olarak kullanılabilmesi, meselenin “insani” olmadığını açıkça gösteriyor.
Bu göçmenlere hukuki statünün belirlenmemesinin arkasında yatan nedenin “tehdit” unsuru olarak kullanılma isteği olabilir mi?
Mülteci veya şartlı mülteci statüsünde en önemli maddelerden birisi, “geri çevrilme ve iradeleri dışında sınır dışı edilmeme” hakkıdır. Bu göçmenlere mülteci veya şartlı mülteci statüsü verilir ise, bu kişiler iradeleri dışında ne geldikleri yere ne de başka üçüncü ülkeye gönderilemez. Hukuki statü tanımlandığında işleyecek olan bu tür haklar nedeniyle bu insanlar, üçüncü ülkelere karşı “tehdit” unsuru olarak kullanılamayacaklar.
Belki de bu ve benzer durumlar içindir, göçmenlerin bir türlü hukuki statülerinin belirlenmemesi!
Bu tür uygulamalar sorunun etik yanını oluşturuyor.
Sekiz yılını doldurmuş olan Suriyeli göçmenlerin misafirlik konumundan çoktan çıktığını, devletin onlara hukuksal statü tanımamasına rağmen bir takım yasal haklara kavuşma ihtimallerinin süre içerisinde oluşacağını da gösteriyor. Göç sonrası Türkiye sınırları içerisinde doğan çocukların, ve beş yılını zorunlu da olsa Türkiye topraklarında dolduranların vatandaşlık haklarının oluşma ihtimalini güçlendiriyor.
Yaslara göre, Türkiye'de doğan ve anne – babasının vatandaşlık haklarını alamayan çocuklar vatandaş olabilme hakkını kazanırlar. Ayrıca aynı yasada, vatandaş olabilmenin diğer koşulu ise kesintisiz 5 yıl ikamet etmektir ki bu süre de dolmak üzeredir.
Mülteci veya benzeri hukuksal statüsünü, uygulanan siyasetler ve ülkeler arası çıkar çatışmalarında “tehdit” unsuru olma adına alamayan Suriyeli göçmenlerin vatandaşlık haklarını alabilmesi daha da yakın görünüyor.
Önce burada doğan çocuklar, sonra evlenenler, sonra onların yakınları ve 5 yıl kesintisiz zorunlu ikamet edenler!
Yüzyıllardır değişik zamanlarda ve değişik koşullarla (çoğunluğu savaşlar nedeniyle) göç alan ve bu nedenle birçok etnik kimliğe sahip Anadolu'ya yeni bir kimlik daha eklenecek! Belki bu sayede politik oyunlara alet olmaktan kurtulurlar en azından…