Değerli okurlarım bugünkü yazımda sizlere Urfa tarihinden ve isminden bahsetmek istiyorum.
Urfa tarihine bakarsanız şehri “Urha” diye anan Sümerlere, Edessa diyen Romalılara, Büyük İskender’e, Selahaddin Eyyubi’ye divan edebiyatının ünlü Şairi Nabi’ye, Orfeus’a, daha yakınlara gelirseniz Ahmet Arif, Bekir Yıldız, Suut Kemal Yetkin ve daha birçok ünlü kişilere rastlarsınız. Ses sanatçıları Kazancı Bedih, Cemil Cankat, İbrahim Tatlises, Nuri Sesigüzel bunlar arasındadır.
Urfa’dan söz ederken peygamberleri anmamak olmaz. Üç dinin ve tek tanrının kurucusu, putları kıran Hazreti İbrahim ve sabrın simgesi Hazreti Eyüp ve Şuayb peygamberlerin Urfa’da yaşadıklarına inanılır. Bu yüzden kent kutsanan şehir olarak anılır. Putperestliği yok ettiği için Nemrut’un gazabına uğrayan ve sevgilisi Zeliha (Zilkha) ile birlikte ateşe atılan İbrahim peygamber, efsaneye göre ateşin suya dönüşmesi ile kentimize iki güzel göl kazandırmakla kalmamış, iki büyük ateşe şehrin tüm yakacağını taşıyan Urfalıların artık yemek pişirecek yakıt bulamadıkları için çiğköfteyi icat etmelerine yol açmıştır.
Bir Urfalı için balıkları ile birlikte o iki güzelim göl ve çiğköfte en değerli varlıklardır. O göllerde yüzücüler yetişiyor, yüzme müsabakaları yapılıyordu. Kazananlar Türkiye genelindeki yarışmalara katılıyorlardı. Ne yazık ki birkaç yıl önce gazinonun kapısında “Ailelere mahsustur, erkekler giremez” yazısını okudum. 30’lu, 40’lı yıllarda neler yaşanıyordu Urfa’da. Bugün şaşırtıcı görünebilir. Şehrin orta yerinde Türk musikisi yapılan içkili gazino vardı. Halkevi sahnelerinde tiyatro yapılıyor, konferanslar veriliyordu.
Sağlıcakla kalın…