Günümüzde gerek hızla gelişen dünyadaki kültürel etkileşimin artması gerekse yabancı dillerin etkisi sebebiyle Türkçemiz yozlaşmaya başlamıştır. Günlük hayatta pek çok genç Türkçe karşılığı olan kelimelerin yerine yabancı kelimeleri kullanmayı tercih etmektedir. Yine caddelerde gördüğümüz dükkân tabelalarının çoğu yabancı dildedir. Bu duruma bir an önce dur demek gereklidir. Çünkü milli beraberliğimizin temelini dil oluşturmaktadır. Türkçenin korunması için herkes dili kullanmada özenli olmalı, özellikle gençler bu konuda bilinçlendirilmelidir. Dilin önemi toplumsal açıdan bakıldığında sanıldığından çok daha büyüktür. Bu nedenle “Turkche” konuşmak yerine “Türkçe” konuşmaya özen göstermek gerekmektedir.
Gün geçtikçe güzel dilimiz Türkçe'nin yozlaştığının, bozulduğunuz farkındasınızdır. Dilimize o kadar çok yabancı kökenli sözcüklerin resmen istilasına uğramış durumdayız.
Türkçe demek Dünya da eşi benzeri bulunmayan dil demektir. Ama kimse bunun farkına varamamaktadır. Gün geçtikçe daha da gerilemektedir güzel Türkçemiz. Bu gerileme devam ederse güzel dilimiz Türkçe'den eser kalmayacaktır.Türkçemizin yozlaşmasına örnek verecek olursak; ne haber diyeceğimizi, ne haber deniliyor. Bu böyle olmaz. Bu duruma dur denmezse dilimiz Türkçe tanınmaz duruma gelecektir!
Herkesin güzel dilimiz Türkçemizi koruması, ona sahip çıkması gerekmektedir. Sonuç olarak Türkçemizi bu durumdan kurtarmak bizim elimizdedir! Bunu unutmamak gerekir.
Dilin yozlaşması birtakım dış etkenlerle dilin özünden uzaklaşması, bozulması anlamına gelmektedir.
Öz Türkçe anlatım varken, konuşurken veya yazarken bizi yabancı kelimeler kullanmaya iten gizli bir güç mü var? Yoksa bu, kendimizi farklı bir şekilde ifade edebilmek için seçtiğimiz bir yol mu?
Çoğu kere kullandığımız yabancı kelimelerin cümle içerisinde sırıttığını bile bile bir oyuna mı geliyoruz? Yabancı kelimelerin asıl anlamlarıyla dahi cümle içerisinde oturmaması yalnışlıklarını nasıl farkedeceğiz?
Devlet, dilbilimciler ve Türk Dil Kurumu bu yönde ne gibi tedbirler aldı? Okullarımızda yazılı ve görsel iletişim araçlarında bu yönde ne gibi uygulamalar yapılıyor?
Bir yığın soruyla irdelemeye çalıştığımız bu konunun da ilgililerce boşlukta bırakıldığını ve birçok konuda olduğu gibi dil yozlaşmalarına da seyirci kalındığını görüyoruz.Günümüzde hızlı iletişim araçları “yalnışlık”ların süratle yayılmasına sebep olabilmektedir. Fakirlik, sıkıntılar ve çeşitli baskılar fertlerin kendi kendilerini denetlemelerini zorlaştırmaktadır. Tenkit edilme veya suçlanma korkusu insanları farklı davranış biçimlerine itmektedir.Cinnet ve kişilerin tepkilerini ifade etme şekilleri değişmiştir. Oyunlar sömürücü dış güçler tarafından insanlar üzerine yönlendirilmiştir. Işınlarla, titreşimlerle ve fark edilmeyen etkileşimlerle bütün yaratıklar farklı davranış ve olayların içerisine itilmektedir.
Koyun intiharları, bebek ölümleri, depremler, doğal afetlerin farklılıkları insani olmayan gizli bir savaşın unsurları olarak karşımıza çıkabilmektedir.Hepimiz aile yapısını zedeleyen bir gelişim eşiğindeyiz. Kültür yozlaşmaları, politik bozulmalar ve sevgisizlik adeta iç içine geçmiş unsurlar olarak karşımıza çıkıyor.“Geçmişte böyle değildik…” deme olgunluğu belki kendimize çeki-düzen vermemiz için önemli bir silkinişe sebep olabilir. İçinde yaşadığımız çıkmazlar paranın ve çıkar savaşlarının ağlarıyla örüldüğü için çeşitli güçlüklerle karşılaşıyoruz.Günümüzde birbirimizi rencide etme, incitme ve suçlama gibi ilişkileri çürüten ifade şekilleri kolaylaşmıştır. Dostluk, manevi değerler ise çıkar aracı olarak kullanılmaktadır.Devlet Televizyonu da yanlışlıkların içerisinde. TRT’de Türkiye’yi tanıtan belgesel filmler dahi yabancı müziklerle sunuluyor. Programlarda öz Türkçe ifadeler kullanılmıyor. “9. Senfoni” gibi isimler TRT gibi devlet televizyonunda program ismi olarak konulabiliyor.Bu programların sunuluş biçimi de oldukça tedirgin edici. Konuşmacıların sık sık sözlerinin kesilmesi gibi farklı uygulamalar seyircileri çileden çıkarıyor. Ve “ey yetkililer neredesiniz?“ demeden kendimizi alamıyoruz.1930’lu yılların başında dilimizdeki yabancı kelimelere Türkçe karşılıklar bulma konusunda yoğun çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. O yıllarda dilimize çok sayıda yeni kavram ve kelime kazandırılmış, dildeki bu olağan dışı yabancılaşmanın önüne geçilmeye çalışılmıştır. Ne var ki özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra, bu aşırı Türkçeleştirme hareketi çığırından çıkmış ve amacından sapmıştır. Türkçe kelimelere dahi yeni karşılıklar bulma gibi garip durumlara düşülmüştür. Başlangıçta iyi niyetli ve yararlı bir girişim olarak ortaya çıkan bu hareket zaman içinde, asıl çizgisinin dışına çıkartılarak yabancı dil denildiğinde, yalnızca Arapça ve Farsçanın kastedildiği bir noktaya çekilmiştir. Bu olumsuz durumu zamanında gören Atatürk ve o dönemin aydınları önlem alma yoluna gitmişlerdir.
Aşırı özleştirme hareketi, çok sayıda bilimsel yanlışlığı da beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce bu hareketin dayandığı bir felsefe yoktur. Amacı ve kapsamı açık değildir. Dil gibi, ciddî ve ilmî bir konu, bilim alanından çıkartılarak siyasete ve başka emellere alet edilmiştir. Bilim adamlarından çok, açıkgöz fırsatçılar ortalığı doldurmuştur. Bu konudaki en büyük hatalardan birisi de kelimelerin arka plânı düşünülmeden hareket edilmesidir. Kelimeler, âdeta birer tuğla gibi düşünülmüş ve eskisini alıp yenisini koymakla her şeyin hallolacağı vehmedilmiştir. Hâlbuki her bir kelimenin arka plânı, etki alanı ve kavram genişliği vardır. Bir kelimenin izdüşümü kendisiyle sınırlı değildir. Bir kelimeyi değiştirmek demek, aynı zamanda o kavramla ilgili çok sayıda kullanımı bir anda yok saymak demektir. Özleştirmeciler bu gerçeği gözden kaçırmışlardır.Aşırı özleştirmecilerin gözden kaçırdıkları gerçeklerden birisi de bu konuda halkın kabulünü ve kelimelerin yeni hayata uyum sağlama sürelerini hiçe saymalarıdır. Bu konuda tam anlamıyla “Ben yaptım, oldu” anlayışı esas alınmıştır. Kelime ve kavramların tarihî derinliği, bağlantıları, Türkiye ile Türkçe konuşan diğer soydaşlarımızın irtibatları hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır. Sözde Türkçeleştirme akımı, gereğinden çok hızlı ve zorlamalarla sürdürülmüştür. Bu ise, başarısızlığı beraberinde getirmiştir.Türkçeye zarar vermeye başlayan bu hareket, 1980’li yılların başında durdurulmuştur. Aşırı özleştirme hareketinin başarısızlığı gözler önüne serilmiştir. Kanaatimizce, dil tartışmaları bir taraftan dilimize katkılar sağlarken, diğer yandan da dilimize ve dilcilere karşı bir güven bunalımı oluşturmuştur. Bu açıdan bakıldığında, artık günümüzde eski-yeni kelime konusu büyük oranda kapanmıştır. Türkçe konuşan insanlar, kelimelerden ziyade, anlam ve düşünce üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Dilimize zarar veren bu kötü gidiş, bir şekilde durdurulduktan sonra, dilimiz tekrar eski itibarını elde etme yoluna girecektir.