Milyonlarca insan hala evrensel insan hakları bildirgelerine aldırmayan ve tek kaygıları para ve iktidar olan yöneticilerin yönettiği ülkelerde kapana kısılmış durumda yaşıyor. Birçok ülke, mültecileri ya da eziyet görme korkusuyla sığınacak yer arayan insanları kabul etme zorunluluğu duyar.
Sığınma ve mülteci hukuku, siyasal bakımdan konuşursak, oldukça tartışmalıdır. Mülteci ve sığınma politikaları birçok ülkede görece liberal kalmaya devam ediyor -evren-sel insan hakları düşüncesinin güçlü tanıkları.
Neden bu kadar çok mülteci, güvenli topraklar arayan bu kadar çok insan vardır? Elbette haklar, başka ne olursa olsunlar, yasal istemlerdir. Eğer varsa çok az ülke anayasalarında ifade edilen özlemlere uygun davranır. Demokrasiye, anayasaya bağlı gibi görünmenin bir anlamı olmalı ve giderek daha fazla sayıda dünya anayasası, umulur ki, dediklerini laf olsun diye demiyor.
Modern bireycilik, en azından kağıt üzerinde herkese özgürlük, eşitlik ve adalet garanti eden anayasal yönetimin yaygınlaşmasını ve haklar rejimini besledi. En yüce ihtiyacımızın, en yüce amacımızın kendimizi geliştirmek ya da gerçekleştirmek; kendimiz için benzersiz dokulu, doyurucu bir yaşam kurmak; kişisel başarıya, kişisel kurtuluşa, kişisel kıvanca ve mutluluğa ulaşmak olduğuna dair zihinsel bir imge oluşturuldu.
Daha geleneksel toplumlarda olduğundan daha az statü gruplarına bağlıdır; topluluğa, mahalleye ya da köye daha az bağlıdırlar.
Fakat güçlü etnik hareketler döneminde de yaşıyoruz. İnsanlar, uluslarda ya da bir takım grup faaliyetlerinde toplanmaya yönelik güçlü bir içgüdü sergiliyorlar. Fakat bana göre bu izlenim bir bakıma yanıltıcıdır.
Anayasal sistemi işler kılmak için, vatandaşların haklarını koruyan bazı mekanizmalara ihtiyaç vardır. Aksi takdirde, iktidardaki insanların insafına kalırlar. Bu hassas sanat yargı denetimidir. Bu, ilk önce bağımsız mahkemeleri güçlü, onurlu, kararlı ve hükümet müdahalesine kapalı gerektirir. İkincisi; mahkemelerin, anayasayı ihlal eden eylemlere hayır demelerine izin veren bir norm gerektirir.
Bu yüzden, insan haklarını uygulamada yargısal aktivizm ürkütücü, dünya çapında bir harekettir.
İnsan “kendi yaşamını olabildiğince özgür planlama ve şekillendirme hakkı”nı hisseder. Ne var ki, insanlar planlarken ve biçimlendirirken, çoğunlukla akraba ruhlar arama eğilimindedirler.
Ortak bir standardı, ortak bir dili paylaştıkları insanlar ararlar; kendilerini psikolojik olarak uygun gördükleri kategorilere göre düzenlerler.
Haklar, kültüre toptan ithal edilecek bir şey değildir. Kültüre uygun olmalı, kendilerine ait, özel. Her halkın kendi görenekleri, dilleri, alışkanlıkları, yaşam tarzları, inançları, gelenekleri vardır.
Uluslararası hukuka göre Amazon ormanları Brezilya’ya aittir ve Brezilya, kendi yeşil alanlarına istediğini yapabilir. Fakat doğal ortamın kaybı, doğal dünyanın imhası, yeryüzündeki herkesi tehlikeye sokacaktır.
Sevgiyle