Günümüz teknolojisinin gelişmesi ile birlikte toplumda ve Şanlıurfa'da kitap okuma oranları ne yazık ki her geçen gün düşüşe geçti. Son yapılan araştırmalarda Şanlıurfa'nın okuma oranın çok düşük olduğu belirtildi. Oysa okumanın ne kadar önemli olduğunu kavrarsak elimizden kitap düşürmezdik.
Tarihin derinliklerinden bugüne yapılan bütün araştırmalarda gördük ki uzmanlık alanlarında tarihe damgalarını vurmuş, üzerini de mühürle süslemiş bilim adamlarının, önemli şahsiyetlerin tamamı okumayı yaşantılarının en önemli olmazsa olmazı olarak kabul etmişler ve uygulamışlardır.
Okumanın, insan hayatının sağlıklı olması, hemen her konuda yeterli bilgilere ulaşacağı kendine öz güvenini kazanacağı şuuruyla yoluna devamı için çok önemli olduğunu kendisi tarafından da bilmesi gerekmektedir.
Eğer bir şey okuyorsak okuma amaçlarımızın da farklılık gösterdiğini ifade edebiliriz. Örneğin bir gazetenin spor sayfasını okuyan kişi tuttuğu takımın maçında golleri kimin attığını, kimlerin kırmızı ve sarı kart gördüğünü bilmek isteyebilir. İş ortamında farklı amaçlarla yazılmış metinleri okuruz. Bir şiiri okuma sebebimiz de bambaşkadır. Bazen yazmaya o denli zaman harcarız ki yazmanın ilk şartı olan okumayı unuturuz. Okuma da önemli bir iletişim becerisidir. Etkili, güzel, doğru bir konuşma yapmakla görevli iseniz; elinizdeki yazılı metni en güzel, en doğru, en anlamlı biçimde okumanız beklenir. Öyle bir okuma ki, metne ruh katmanız, arada bir sayfadan gözlerinizi kaçırıp insanların gözlerinin içine bakmanız, okumanızı beden dili ile anlamlı hale getirmeniz, ses tonunuzdaki hoşa giderlik, sesinizin duyulabilirliği ve dinamikliği, inandırıcılığınız gibi pek çok özelliği hissettirmeniz beklenir, sizden. Okuma yaklaşımları üzerinde de duracak olursak; özellikle üç teknik çok kullanılır: Taramak, gözden geçirmek ve detaylı yaklaşmak. Belli bir detayı bulmak için metnin hızla okunması "tarama" olarak bilinir.
Okumayı, bir ihtiyaç olarak görmüyoruz. 2003 yılında yapılan bir ankete göre ülkemizdeki ihtiyaçlar listesinde kitap 235. sırada yer alıyor. Bir insanın 235 ihtiyacı olmayacağına göre, kitap da ihtiyaç olarak görülmüyor.(Gazete ve dergi tirajları malumunuz.) Kitap için okuma planı yapmaktansa boş zamanı bekleyen bir toplum tabi ki okumaz. Oysa “Müslüman” ve “okumak” kavramları birbirine o kadar yakışıyor ki…
Kitap okumayı engelleyen etmenlerin başında televizyon ve internet geliyor. Hemen kendimize soralım: “ Yılda kaç saat televizyon izliyoruz; kaç saat kitap okuyoruz?” Ben dürüstçe cevabımı vereyim: Televizyon izlemeye ayırdığım zamanın yarısı kadar bile zaman ayırmıyorum kitaba. Hadi sizin cevabınızı bekliyorum.
Okumama sebeplerimizden biri de eğitim sistemimizdir. Altı yaşındaki çocuk okumayı öğrenir öğrenmez aile ve öğretmen çocuğa abanırlar; “Hadi oku.” diye. İfade ve beceri dersle-rinde (beden eğitimi, resim, müzik) bile kitap okumaya zorlanır öğrenci. Yetmez gibi bürokra-tın biri sırf gösteriş olsun diye kitap okuma kampanyası başlatır, okul yönetimi ve öğretmen öğrenciye dayatır, “Oku.” diye. Eve gelir ebeveynler televizyon izlerken, çocuğa;” Hadi odana git kitap oku.”diye telkinde bulunurlar. Bunlar yetmez gibi okuyacağı kitabı da öğretmen ve ebeveynler seçer. Tüm bu etkenler çocuklarda okumaya karşı bir soğukluk uyandırır.