İnsanoğlu, umut ve kaygılarıyla vardır. Umutsuz kaygı, insanı bitirir. Ama kaygısız umudun gücü de çabuk tükenir. Çünkü umut, geçmişin kaygılarını giderip yeni ufuklara yönelmek içindir. Öte yandan kaygıları görmezden gelen umut, hedefini şaşırır.
Yeni başlangıç fırsatları yaratmak, insanlığın ortak bir icadıdır. Çünkü her başlangıç umut yüklüdür. Geçmiş, kimi zaman insanın gücünü tutsak eden bir yüke dönüşür. “Yeni başlangıç”, geçmişin yükünü serinkanlılıkla değerlendirilen bir derse dönüştürüp, onu geleceğin güç kaynağı haline getirmek içindir.
Bir insan ne zaman umut etmeye başlar?
Ne zaman dolaşır kanında umudun yakıcı sıcaklığı? Ne zaman uyanmak için hiçbir sebebi yokken aniden haz duyar güneşin her sabah tenini okşamasından?
Yeryüzü ne kadar çok insan görmüşse bu sorulara verilecek cevap da o kadar çoktur. Ancak cevabını net olarak verebileceğim bir soruyu da apaçık dile getirmekten çekinmem. ‘’İnsan ne zaman ölür?’’ ‘’Umudu bittiğinde.’’ Cevabı yankılanır bu sorunun hemen ardından. İnsan, umudu bittiğinde ölür.
Umudun azalmasının depresyonla ilişkisi bir çok araştırmacı tarafından farklı örneklemlerle defalarca gösterilmiştir. Umutlarını yüksek tutan insanlar akademik başarı, sağlık, stresle başa çıkama, hastalıkla başa çıkma, yüksek yaşam doyumu, iyilik hali gibi yaşamın bir çok alanında avantajlıdırlar.
Bu nedenle umudu Lazarus en karanlık durumlardaki yaşamsal psikolojik kaynak olarak değerlendirilmiştir. Umudumuzu yüksek ya da düşük tutmak üzerinde çocukluk yaşantılarımız belirleyicidir.
Eğer geçmişimizde işler iyi gittiyse ve hedeflerimize ulaşmışsak umudumuzu yüksek tutmamız ve gelecekteki hedeflerimi belirlememiz, yollar bulmamamız ve motive olmamız için pek de bir engel yoktur.
Diğer yandan bazen geçmişimizde işler pek de iyi gitmemiş olabilir, başımıza ya da bir yakınımızın başına ölümcül bir hastalık gibi iyimserliğin korunmasının güç olduğu durumlar gelebilir.
Yine de her şeye rağmen, her ne olmuş olursa olsun ve umuda ilişkin bakış açımız ne olursa olsun- ister dini, ister felsefi ya da ister pozitivist- onu beslemeli, canlandırmalı ve devam edebilecek gücü tekrar ve tekrar yaratmalıyız. Galiba başka bir çaremiz de yok!
Umut, iman hayatımızın enerjisidir. Maddi hayattan umudu kesilenlerin intihar etmeye meyletmesi gibi bir gerçek de iman ve imanla ilgili konularda umudu tükenenlerin bir nevi manevi intihara yeltenmeleri kaçınılmaz olur.
Umutsuzluk bir bitmişliktir. Özel hayatımızdaki umutsuzluktan dinimizin yarını hakkındaki umutsuzluğa varıncaya kadar bu bir gerçektir. Şeytanın bütün olumsuz telkinlerine rağmen her gün yeni bir enerji yüklenerek umut dolup yürümeliyiz bu yollarda.
Umutsuzluk pompalayan merkezleri de en azından bize yararı olmayan noktalar olarak tespit edebiliriz.
Hani bazen yaşananlar, yaşadıkların seni umutsuz bir yaşam geleceğiyle karşı karşıya bırakır; bitkin ve bıkkın bir duygu yumağıyla sarmalanırsın ya…
İşte tam da o noktada dur! Bir bak ardında kalan zamana… O zaman ki, hep var olan bir duyguyu anlatır adı ‘umut’ olan.
Yeter ki gör, sesini duy. Unutma onu! Umudun bittiği yerde, ‘O’ umut olur. Ona sımsıkı sarıl