Mart başlarında Mülazım Kemal kumandasında 2 top Siverek’ten Urfa’ya getirildi. Aşiret kuvvetleri ve çetelerle birlikte genel bir taarruz kararlaştırıldı. Buna göre, Fransızların işgali altındaki Kürkçüzâde Osman Efendi, KürkçüzâdeMahmud Nedim Efendi ve Şişko’nun evine hücum edilecekti. 4 Mart günü gelen topların desteğinde mücâdelenin en etkili taarruzu başlatıldı. Birkaç kez Fransız mevzilerine girildiği halde, kuvvetlerimiz püskürtüldü. Çok kanlı ve şiddetli geçen taarruzda Urfalılar çok kayıp verdiler. Yalnız tanınanların sayısı 82 idi. Buna köylülerden ve sahibi tarafından götürülen şehidlerdahil değildi. Hastane dolmuştu. Bir Fransız subayının “Türkler yarın da aynı şiddetle hücuma devam ederlerse dayanamayız. Geceyi dehşetli bir korku içerisinde geçirdik” dediği saldırıda, topların irca yayı kırıldığı için müstahkem binalar yeterince dövülememiş, muharebe disiplinsizliği yüzünden büyük kayıplar verilmişti. Mustafa Kemal de, Urfa ve civarındaki aşiret ve Müdaafa-yı Hukuk cemiyetlerinin kendilerine top, cephâne vs. için müracaatlarına karşılık, 13. Kolordu Kumandanlığı’yla 5. Tümen Kumandanlıklarına çektiği telgrafta “Urfa’da yalnız birkaç binada düşman bulunmasına nazaran telaş etmeye mahal olmadığını” belirtiyor ve “Anlaşıldığına göre, Urfa’daki işler harpten ve askerlikten anlamayan adamlar tarafından idare olunuyor. Oradakilere baş olacak münasip bir zatın kolorduca gönderilmesinin münasip olduğu fikrindeyiz” diyordu.
Bu arada Ali Saip Bey’e, verilen büyük kayıplardan dolayı tepkiler başlamıştı. 13. Kolordu’ya bağlı 2. Tümen kumandanı Yarbay Akif Bey, Siverek’e gelip Kolordu’ya verdiği raporda “Aşayir ve ahaliyi kumanda, muhal denecek kadar güç bir şey olduğu müsellem olduğundan Urfa Kuva’yı Milliye Kumandanı’na bir hoşnutsuzluk vardır” diyordu.
Bir taraftan kayıplar, bir taraftan Fransızlara imdat geleceği haberleri halkın moralini bozuyordu. Urfa ahalisi, 19 Mart’ta Karaköprü’den Heyet-i Temsiliye Başkanlığı’na çektiği telgrafta, 13. Kolordu Komutanlığı’na muntazam kuvvetlerin gönderilmesi için yaptıkları başvuruya cevap alamadıklarını, 2 saat içinde muntazam gönderileceğine dair cevap alınamazsa, Urfa’ya dönüp Urfalılara başlarının çaresine bakmalarına mecbur olduklarını tebliğ edeceğiz; diyorlardı. Mustafa Kemal bunun üzerine, 13. Kolordu Kumandanlığı’na bir miktar muntazam kuvvetin milli kuvvetler görünümünde Urfa’ya gönderilmesini istiyor, 13. Kolordu Kumandanlığı muntazam kuvvetlerin işe karıştırılmasının Fransa’ya harp ilanı anlamına geleceği gerekçesiyle bundan kaçınıyordu.
Bu arada yakalanan bir Fransız casusunun üzerinde çıkan pusulada, Fransızların erzak bakımından son derece sıkıntılı oldukları öğreniliyordu. 30 Mart’a Şişko’nun Bağındaki ağılda (bugünkü Müze’nin yeri) bulunan Fransız askerlerine baskın yapmayı planlayan ve Nino Hacı Bekir’in Hanı’ndan (bugünkü Topçu Hanı) hareket eden Yedeksubaylardan Murad’ın oğlu Hacı Osman (Keskinkılıç) kumandasındaki Badıllı aşiret kuvvetleri, Fransızların uyanık bulunmaları nedeniyle şiddetli ateşle karşılaştılar ve 7 şehit, 3 yaralı verdiler. Ertesi gün, erzak elde etmek için şehre karşı hücum düzenleyen Fransızlar, çetelerin ateşiyle karşılaştı ve geri çekildi.
Nisan ayı başlarında, bekledikleri yardımdan ümitlerini kesen Fransızların erzakları bitmiş, Urfa’yı boşaltmayı düşünür olmuşlardı. Ancak öyle bir formül bulunmalıydı ki, Urfa’yı “Fransa’nın şerefine uygun” bir şekilde boşaltmalıydılar. Bulunan formül de şuydu: Urfa’daki Ermeniler, Fransızlara açlığa düştükleri gerekçesiyle başvuracaklar, Fransızlar da onların hatırı için Urfa’yı boşaltacaklardı. Urfa’daki Ermeni cemaati, Fransızların bu formülüne itiraz ettiler. Eğer böyle bir şey olursa Urfalı’lar, “Fransızlar Ermeniler için geldiler, yine onların hatırı için Urfa’yı terkediyorlar” diye düşüneceklerdi ve bu da Ermeniler için çok kötü olacaktı. Sajous, teklif yaptığı Ermeni cemaati liderlerinden Dr. Beşliyan’a “Doktor, bundan böyle bu Ermeni kalbidir” diyerek kalbini göstermesine rağmen, Ermenileri ikna edemedi. Dr. Beşliyan diyordu ki, “Velhasıl anladık ki, Fransızlar bizi kurbanlık koyun gibi Hacı Mustafa’ya bırakıp kendileri şerefle sıvışmak peşinde. Yani kasap yağ derdinde, keçi can derdinde.”
Ermenilerin bu çözümü reddetmeleri üzerine İsviçreli Dr. Fischer, bu görevi üstlenip Ermenilerin açlığını ileri sürerek Fransızların Urfa’yı tahliye için görüşebileceklerini şartlarla beraber mutasarrıflığa bildirdi. Sonradan Ali Saip Köprüsü adı verilen Millet Köprüsü üzerinde 9 Nisan günü Mutasarrıf Ali Rıza Bey, Ali Saip Bey, Belediye Reise Hacı Mustafa, Fransız Kumandanı Hauger, Yüzbaşı Sajous ve Dr. Beşliyan buluştular. Şartlar görüşüldü, anlaşmaya varıldı. Fransızların tahliye şartları şunlardı:
1. Ermenilerin hayatlarının korunması.
2. Amerikalıların hayatlarının ve mallarının korunması
3. Urfa’da ölen Fransızların mezarına saygı gösterilmesi.
4. Carablus’a kadar ağırlıkların taşınması için 60 deve ve 25 yük arabasının verilmesi.
5. 17 Şubat’ta esir edilen Fransız askerlerinin geri verilmesi.
6. Urfa eşrafından 10 kişinin Carablus’a kadar kendilerine eşlik etmesi.
7. Dr. Fischer hastanesinden bulunup taşınması mümkün olmayan yaralıların hayatlarının korunması.
8. Fransız kuvvetlerinin gidecekleri yere kadar güvendiklerinin korunması.
9. Savaşmaya derhal son verilmesi.
10. Düzenlenecek andlaşma hükümlerinin bir taraftan işgal kumandanı, diğer taraftan mutasarrıf, belediye reisi ve Kuva-yı Milliye kumandanınca imza edilip onaylanması
Diğer şartlar kabul edilmekle birlikte, 6.maddedeki “eşraftan 10 kişi” yerine Teğmen Ömer İzzet Efendi (Durakbaşı) komutasında 10 jandarma eri refakatçi olarak verildi.