Yılardan beri süregelen asgari ücret konusundaki son yıllarda yaşananlar işçiler açısından gerçekten çok güzel gelişmelere sahne oldu. Özellikle 2015 yılında asgari ücretin bin TL'nin üzerine çıkması konusundaki tartışmaların ardından yaşanan gelişmeler işçi açısından son derece memnuniyet verici bir boyuta gelmişti.
Fakat ardından 2018 yılına kadar herhangi bir artış gözlenmemiş ve işçi bu defada yeni artışın ne zaman yapılacağı konusunda meraklı bir bekleyiş içerisine girmişti. Nihayet 2018 yılı içerisinde bu beklenen görüşmeler neticelenmiş ve asgari ücrete yüzde 26'lık bir zan oranı uygun görüldüğü ilan edildi.
Bu ne anlama geliyor bir inceleyecek olursak, asgari ücretle çalışan bir işçi artık biraz daha iyi nefes alabilecek, evine daha rahat bir şekilde ekmeğini götürebilecek. Çocuklarının ihtiyacını daha rahat karşılayabilecek anlamına gelmekteydi.
Fakat ne yazık ki durum hiçte öyle düşünüldüğü gibi değil aslında, olayın birde öteki yüzü görülüyor. Nasıl mı? Bu asgari ücreti işçiden fazla daha çok çevresindeki avcılar büyük bir merak ile bekliyordu. Bunlar da kim diye soracak olursanız şöyle sıralayabiliriz.
Bakkal, manav, kasap, bilumum tüketim malzemesi satıcıları ve en önemlisi ev sahipleri, şimdi ne alaka dediğinizi duyar gibiyim. Evet, konuyu açalım biraz, ilk olarak ev sahibi hemen bu konudaki zam oranını kafasında netleştirmeye başladı ve asgari ücrete paralel bir zammı hemen harekete geçirdi.
Ardından bakkal manav ve kasap yine bu orandaki artışları ile acaba bu farkı işçinin elinden nasıl alırım'ın hesabını yapmaya başladı.
Yani kısacası olan yine asgari ücretliye oldu ve elinde avucunda hiçbir şey kalmadan ve yapılan zammı görmeden eskisi gibi hayatına devam edebilmek için her zamanki bildiği tüm duaları okumaya başladı. Kısacası asgari zam işçiye değil, onu akbaba gibi bekleyenlere yapıldı.