Türkiye her yıl yeni bir Çanakkale zaferi kazandığının farkında mı? 2. Dünya savaşı bitti ama 1. Dünya savaşı bitmedi. Çanakkale zaferini kazanamayan Batılılar, haçlı zihniyeti ile bugün tam bir asırdır Ülkemizi kuşatmak için çabalarını sürdürüyorlar. Çanakkale zaferinin 103.yılını kutluyoruz. Bu zaferi Gençlerimize çok iyi anlatmalı ve yaşananları her zaman hatırlamalıyız. Bütün Dünya bir olmuş, Türkiye'nin üzerine saldırıyorlar. Ülkemiz her gün bir Çanakkale zaferini yaşadığını ifade etmeliyim.
Tarihin tekerrür etmemesi için tarihi tefekkür etmeliyiz. Bu cepheden bakıldığında tarihin 15 Temmuz’da tekerrür ettiğini, ancak Asım’ın nesli dediğimiz vatan sevgisiyle dolu bir neslin tıpkı Çanakkale’de olduğu gibi 15 Temmuz’da da aynı maneviyatla namusunu çiğnetmediğini tüm dünya bir kez daha görmüştür.
Merhum Mehmet Akif’in gençlik idealinin timsali olan “Asım’ın nesli”, çok şükür ki 15 Temmuz’da etten, kemikten hâli ile tüm gövdesini tanklara siper etmiş; çelik zırhlı tanklara karşı, “tesis-i ilahi” olan iman dolu kalpler, bir kez daha ezberleri bozarak zafer kazanmıştır.
Tarihimizi dikkatli bir gözle analiz ettiğimizde Çanakkale ile 15 Temmuz arasında çok çarpıcı benzerlikler olduğunu görürüz: Mehmet Akif, Çanakkale savaşları için “Ne hayâsızca tehaşşüd” ifadesini kullanmıştır. Yani hayasızca yapılan bir vahşettir der. Aynı hayasızca vahşet 15 Temmuz’da da tekrarlanmıştır. 100 yıl önce Çanakkale’yi geçerek milletimizi esaret altına almak isteyen hayasızca vahşet, 100 yıl sonra tanklarla milletimizin iradesini çiğnemek istemiştir. Çanakkale; medeniyet maskesinin düştüğü yerdir. Medeniyet götürüyoruz diyerek semalardan bombalar yağdırdılar. 15 Temmuz da maskelerin tam olarak düştüğü bir milattır. Bir insanı öldüren kişinin bütün insanlığı öldürmüş sayıldığı güzel dinimizi hain emellerine alet edenler, Hakk’a tapan milletimizin üzerine hiç acımadan kurşunlar yağdırarak maskelerini düşürmüşlerdir. Çanakkale ile 15 Temmuz arasındaki en anlamlı benzerlik yine Akif’in şu dizelerinde saklıdır:
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Baştanbaşa şehitlerimizin gövdesinden ibaret olan dağlar taşlar eğilmedikçe, dünyada başlarımız eğilmez. Çanakkale’de de eğilmedik, 15 Temmuz’da da. Hele bu topraklarda Nemrutların yaktığı ateş; her zaman kül olmaya mahkûmdur.
Dost düşman şunu iyi bilsin ki tarihinde bir Çanakkale’si olan millet asla mahvedilemez. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkesiyle, Arabıyla aziz vatanın her köşesinden “bir hilal uğruna” nice güneşler batmıştır. Çünkü güneş batmadan hilal doğmaz.
Çanakkale Şehitlerine yazılmış en güzel şiirinde Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale’de savaşan kahramanları Bedr’in aslanlarıyla mukayese etmesinin önemli amaçları vardır. Nitekim şair burada Çanakkale Savaşları için “son Haçlı Savaşı” demiştir. Bir hilal uğruna batan şehitlerimiz, “Son Ehl-i Salibin savleti”ni, yani Son Haçlıların hücumunu kırmış; Kılıç Arslanlar, Selahaddin-i Eyyubilerden sonra ve onları kendine hayran bırakarak kanıyla tevhidi kurtarmıştır.
Şunu hatırımızdan asla düşürmemeliyiz: Çanakkale Savaşlarında verilen binlerce şehit; aslında memleketi mamur edecek fertlerin de kaybı demektir. Liselerin onuncu sınıf talebelerine varıncaya kadar bütün gençlik, yani Asım’ın nesli, birbiriyle yarışırcasına cepheye koşmuştur. Milletimizin geleceğini inşa edecek bu çiçeklerimiz elimizden kayıp gitmiştir. Varlığımızı, hürriyetimizi borçlu olduğumuz şehitlerimizin gövdesi olan vatanımızda bu gençlik ruhunun yaşatılması ise; hayati önem arz etmektedir.