Her insan hayatı boyunca birtakım kişilik özelliklerini gösterir ve bu kişilik özellikleri o kişi ile özdeşleşmiş yani onun herkes tarafından bilinen özellikleri haline gelmiştir.
Kişilik dendiğinde kişinin doğuştan getirdiği özellikler ile; bunun yanında ailesi ve çevresinden öğrendiklerinin birleşimi anlaşılmaktadır. Kişilik sahibi olan insanlar abuk subuk davranışlarda bulunmazlar ve davranışları ile her zaman başkalarına örnek olurlar. Çünkü kişilik sahibi olmak nerede ne yapacağını bilmek ve doğru bildiklerinden asla taviz vermemek anlamına gelmektedir. Bu tarz insanlar başkaları tarafından da çok beğenilir ve sevilir.
Kişilik sahibi olmayan insanlara ise hiçbir zaman güvenilmez çünkü onların nerede ne yapacakları hiçbir zaman belli olmaz. Bu kişiler sadece kendi çıkarları doğrultusunda yaşamaya devam eder. Bu nedenle kişilik sahibi olmak için her zaman ruhumuzu beslemeli ve kişilik sahibi olmayan kişilerden her zaman uzak durmalıyız.
Kültürlü, iyi eğitilmiş, olgun ve faziletli insanların kendilerine özgü bir havaları vardır Görünüşlerinde sanki yaşadıkları yılların ve tecrübelerinin izlerini taşırlar Akıllı, onurlu, saygıdeğer, ciddî ve anlayışlı davranışlarıyla toplumdaki yerlerini sessiz sedasız buluverirler Varlıklarında, ruhen eğitilmiş olmanın davranışlara, bakışlara kazandırdığı bir incelik ve başkalık vardır Böyle insanları nerede olsa ayırabilmek mümkündür Gereksiz ve kaba davranışlardan, asabîlikten, dengesizlikten, heyecanlardan uzaktırlar Ruhî asaletleri onlara ağırbaşlı bir görünüm kazandırır Konuşmaları ve davranışlarıyla kişiliklerini kabul ettirirler.
Demek oluyor ki, kâmil insan olma yolunda gösterdiğimiz çabalar, sonunda bizi üstün kişilikli, saygıdeğer bir varlık haline getirir Bu da en büyük kazançtır”
İnsanın kişiliğinin parçası olan bazı etkinlikleri, tutum, davranış, görünüş vb başkalarınca gözlenip, değerlendirilebilir. Kişiliğin dışa yansıyan bu yanı, objektif (nesnel) yanını oluşturur. Kişiliğin duyuş, düşünüş gibi içsel etkinlikleri de vardır. Bunlar kişinin kendini tanıdığı, değerlerdirdiği, benlik bilincinin oluştuğu sübjektif (özel) yanını oluşturur. Kişiliğin objektif (nesnel-tarafsız) ve sübjektif (öznel-tek yanlı) görünüşleri birbirinden ayrı düşünülemez. Duyuş, düşünüş, ilgi, yetenek, davranışları ve diğer tarafta görünüş, mimik, jest ve çevreye uyum biçimi vb. Yani kişilik, sübjektif ve objektif görünüşlerinin bütünüdür.
Karakterin gelişmesi ve biçimlenmesine ilişkin, değişik ruhbilim ve toplumbilim öğretileri bulunmasına karşın, bunların hepsi karakterin oluşmasıyla, üstbenliğin ve vicdanın oluşması arasında sıkı bir bağlantı olduğunu vurgulamışlardır. Çocuklukta başlayan özümleme, benimseme ve özdeşleşme süreçleri sonunda oluşan vicdanın niteliği ve niceliği, aynı zamanda karakterin de nitelik ve niceliğini saptar. Çocukluk dönemindeki yetersizlikler, çatışmalar, karmaşalar, olumsuz çevre koşulları, “karakteropat”, “sosyopat”, “psikopat” denilen kişilik yapılarının ortaya çıkmasına neden olur. Bu kişiler, bütün yaşamları boyunca, kendi iç dünyaları ve çevreyle sürtüşme ve çatışma içinde olduklarından, daima toplumun değer yargılarına ve ahlak kurallarına ters düşen davranışlar sergilerler.
Her insan çevresiyle sürekli etkileşim halinde ve çevresine uyum sağlamaya çalışır. Kendi yararına olan, ama çevresine ters düşmeyen çözümler geliştirir. Kendi dürtüleriyle çevre istemlerini bağdaştırmaya çalışır. Bu amaca genellikle düzenleyici, uzlaştırıcı ve bütünleyici işlevler ile ulaşır. Kişilik bozukluklarında uyumsuzluk, ego ile çevre arasında olmakla beraber, kendini insanlar arası ilişkilerde de gösterir. Kişinin kültürüne göre beklenenden önemli ölçüde sapmalar gösteren davranış örüntüsüdür. Yaygın olup, esnekliği yoktur. Ergenlik veya erişkinlik yıllarında başlar, zamanla kalıcı olur. (psikofarma.info)
Kendisini iyi yetiştirmiş İnsan, diğer insanların değer yargılarını aynen kopyeleyip, belli durumlarda taklit etme ihtiyacını duymaz. Benimsediği, kendisi ile bütünleştirdiği değerleri ile ilgili durumlarla karşı karşıya kaldığında, kendine özgü biçimde uygular. Bu tür davranışlarda ve karakter özellikleri arasında tutarlılık vardır, örneğin insan, hem dürüst, hem yalancı olamaz. Benimsenen değerlerle davranışlar arasında uygunluk varsa, kişi karakter sahibidir. Halk arasında “özü sözü bir”, “sözü sazına uygun”, “sözünün eri” gibi deyimler, karakter sahibi insanın özellikleridir. Benimsenen değerlerle davranışlar arasında uyumsuzluğun olması, karaktersizliğinin göstergesidir.
Bu tür insanların davranışlarında tutarlılık yoktur. Halk arasında da “bir sözü bir sözünü tutmaz”, “ipiyle kuyuya inilmez” gibi deyimler, “yalancı” , “sahtekâr” , “iki yüzlü”, "karektersiz" gibi terimler, bu tür insanlara duyulan güvensizliği belirtir.