Yolumuz düşünce yeşiline bakmaya, mis gibi havasını ciğerlerimize çekmeye, denizinin dalgasını seyretmeye doyamadığımız, sıcaktan bunalan bedenimizin huzur bulduğu Karadeniz kıyıları vardır. İmkânımız olunca şöyle Artvin’den başlayıp, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın, Zonguldak, Sakarya, Kocaeli kıyılarını, ormanlarını, yaylalarını geze geze İstanbul’a ulaşmayı hayal ederiz.
Tohumun toprağa düşünce kendiliğinden yeşerdiği cennet vatanımızın bu bölgesi, geçtiğimiz günlerde “Çarşambayı sel aldı” gibi türkülere konu olacak ehemmiyette bir sel felaketi yaşadı. Bir süre önce Ordu’da meydana gelen sellerin ardından bu kez de 11 Ağustos 2021 günü Kastamonu, Sinop ve Bartın’ı sel vurdu. Yüze yakın insan hayatını kaybetti, onlarca kayıp var. Kastamonu Bozkurt ilçesi şehir merkezi yaşanamaz hale geldi.
Cana gelmesin, mala gelsin demek isterdik ama ne yazık ki çok sayıda insanımız hayatını kaybetti. Can kayıplarından duyulan üzüntü tarif edilemez elbette. Bu felakette hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır diliyoruz.
Türkiye’nin dört bir yanından insanımız Karadeniz’in batısında yaşanan bu felaketten zarar gören kardeşlerinin imdadına koştu. Şanlıurfa’dan da çok sayıda araç ve personel bölgeye gönderildi. İyi günde de kötü günde de kardeşlik hukukunu gözeten Urfa halkı, dün de 10 tır dolusu yardım malzemesini Kastamonu’daki kardeşlerine ulaştırılmak üzere yola çıkardı.
Cumhuriyet tarihinin en önemli sel felaketlerinden biri olarak kayıtlara geçen bu hadise, doğal olarak ülke genelinde sel riski tartışmalarını yeniden başlattı.
Sel riski değerlendirmesi elbette bu işin uzmanları tarafından yapıldığı, yetkililerin uyguladığı ve halkın bu risk faktörlerini dikkate aldığı zaman bir anlam taşıyacaktır.
Sel riski bakımından Şanlıurfa’yı değerlendirdiğimizde, göz göre göre birçok bölgemizi olası bir afete kurban etmeye hazır olduğumuz dikkatlerden kaçmıyor. Can ve mal kaybı riski açısından bir kaçını hatırlamaya çalışırsak; Karaköprü Akpınar Deresi boyunca oluşan yapılaşma alanları 2000’li yılların başlarında bahsettiğimiz bu dere yağışlar nedeniyle taşmış, köprüler yıkılmış, birçok binanın bodrum ve giriş katları sular altında kalmıştı.
Aynı şekilde Süleymaniye Mahallemizde Karakoyun Deresi yatağının taşması sonucu sel vakaları yaşanmış, Balıklıgöl’ün taştığına şahit olmuştuk.
Sel riski taşıyan yerleşim yerlerimizden biri de Cülap Deresi ile başayıp, Çamlıdere’den devam ederek Harran Ovası’na ulaşan kesim ile Ceylanpınar’daki Antep Deresi bölgesiydi ki, buralarda da 2000’li yılların başında meydana gelen taşkınlar sonucu ağır mal kayıpları görülmüştü.
Sel riski taşıyan bölgelerimiz çok iyi bilinmesine rağmen, Urfa’nın göz göre göre riske attığı bir bölge daha var ki, buradaki hatanın bedeli çok çok ağır olacağa benziyor. Bu bölge, Karakoyun Deresi’nin doğal yatağı olan Haleplibahçe’dir ve burada meydana gelecek bir sel, Türkiye’nin en büyük arkeoloji müzelerinden olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi ile Mozaik Müzesini alıp götürebilecek türdedir. Tarihi birikimimiz risk altındadır.
Malum Karakoyun Deresi, Urfa şehir merkezini sel baskınlarından korumak için yatağı değiştirilen bir deredir. Yatağı değiştirilen bu derenin yeni yatağı da oldukça daraltılmış, üzerine Ahmet Bahçivan İş Merkezi yapılmış, Köprübaşı’ndan sonraki kısmının üzeri örtülerek parka dönüştürülmüştür. 80’li, 90’lı yıllarda şahit olduğumuz Karakoyun Deresi taşkınlarında sular Köprübaşı’nda taşmıştı. Geçmiş yıllarda Karakoyun Deresinin çok sayıda ağaç ve deveyi bile sürükleyerek Köprübaşı’na kadar getirdiği biliniyor. Hatta o günlerin şahitleri halen aramızda yaşıyor.
Umarım tüm ülkemizde ve özellikle medeniyetin beşiği olan Urfa’mızda sel riski taşıyan alanlar bir an önce bu tehlikeden kurtarılır. Aksi takdirde tarih bizi affetmeyecektir.