Geçen gördüğüm bir istatistik beni hayli şaşırttı. Türkiye kitap basım sıralamasında dünyada ilk beş ülkeden biriymiş. Yani dünyada en çok kitap basılan ülkelerden biriyiz. Ancak okunma oranlarında durum dehşet verici. Bu kadar çok basım olmasına rağmen en az kitap okunan ülkelerden biri olduğumuzu görünce şaşkınlık yerini dehşete bıraktı.
Urfa'da kitap okuma oranı diye bir veriye ulaşamadım ama tahmin etmek zor değil. İki milyonluk kentte bir elin parmaklarını geçmeyen sayıda kitapçı var. Hangisine giderseniz gidin, hepsi kitaba talebin az olduğunu söylüyor. Kitapçılarda var olan türler bir nevi klasikleşmiş durumda. Neredeyse bütün kitapçılar aynı tarzda ve aynı yazarlara ait kitapları satıyor. Talep edilen türler ya klasik ya da sosyal medya sayesinde ün kazanmış yazarlara ait kitaplar oluyor. İnternet aracılığı ile ün sahibi olmuş, edebi boyutu, hatta edebi değeri ciddi tartışma konusu olan renkli, şatafatlı diyebileceğimiz kitaplar raflarda dizili durumda. Bir gün bir kitapçıya ''bunların bir edebi değeri yok'' dedim bir ara. ''Müşteri bunları talep ediyor'' dedi. Kitabın bu kadar bariz şekilde ürün olarak görüldüğü ve okuyucusunun müşteri olarak adlandırıldığı o mekâna bir daha uğramadım ama kitapçının sözleri ara ara aklıma gelir ah çekerim.
Genç nüfus olarak Türkiye'nin ilk sırasında yer alan kentimizde, okuma ve araştırma şartlarının bu kadar kısıtlı olması bir hayli trajik bir durum. Bazen belediyeler reklam panolarına malzeme yapmak için kitap falan dağıtıyor. O durumda bir o kadar trajik. Reklam giderleri, kitap giderinden fazla olan bir kitap kampanyası oluyor sürekli… Umarım bu kadar genç için yerel yönetimler reklam kokmayan bir çalışma yapar ve umarım gençlerimiz kitabı ve kitap okuma bilincini yanlış şekilde internetten değil, doğru şekilde matbaa kokusundan öğrenir.
Başka bir yazıda buluşuncaya dek, iyi bakın kendinize…
Maalesef ☺️