Yer şekilleri bakımından birçok farklılığı içinde barındıran ülkemiz, verimli topraklar kadar zengin su kaynaklarına da sahiptir. Toprak temel gıdalarımızı karşılamada en üst düzeyde öneme sahip olsa da toprağın sudan bağımsızlığını düşünemeyiz. Çünkü toprağı yaşatan sudur.
Doğu ve Güneydoğu bölgemiz nehir bakımından oldukça zenginken, bu zenginliği avantaja çevirmek için bölgede de çok sayıda baraj inşa edilmiştir. Bu barajlarla akan suyu depoluyoruz, içmede, sulamada ve enerji üretimi ihtiyacımızda kullanabiliyoruz.
Genel olarak barajlarda su seviyesi yükselince daha fazla alana ihtiyaç duyulur. Bu nedenle bazı yerleşim alanları baraj suları altında kalmak zorunda kalır. Bazen mezralar, köyler ya da bizi besleyen topraklar sular altında kalarak kaybolur.
Kim atalarından kalan toprakları, alın teri dökerek inşa ettiği evini bırakıp gitmek ister ki! Kimse hatıralarının, çocukluklarını yaşadıkları yerleşim alanlarının sular altında kalmasını istemez. Bu nedenle toplumda yerleşim alanlarının baraj altında kalması toplumda tercih edilmeyen bir durum olarak karşımıza çıkar.
Baraj altında kalan bazı birçok yerleşim alanı tamamen yok olsa da bazı yerler ise daha fazla değer kazanıyor.
Bozkırın ortasından bir yeşil vadi gibi dik olarak duran Halfeti de bunlardan biri. Eski Halfeti'yi düşündüğümüzde, yani Halfeti'de suyun olmadığını düşünürsek belki de bugün kadar fazla dikkat çekmezdi.
Halfeti'nin yerleşim alanlarının sular altında kalması bugün dünyanın dikkatini bu bölgeye çekmiştir. Çünkü tarihi yapıların sularla iç içe olması bu ilçemize bambaşka bir özellik katmıştır. Oluşan bu muhteşem görüntü ise sadece ülkemizde değil, dünya turizminde de söz sahibi olmuştur.
Sular altında kalmasına rağmen halen canlılığıyla ziyaretçilerini karşılayan tarihi evler, suyun ortasında dikili olan caminin minaresi insanlarda merak uyandırmış, adeta bu ilçenin sembolü olmuştur. Suyun çevrelediği bu alanları merak eden ziyaretçiler tekne turlarıyla bu muhteşem manzaralara yakınlaşmadan dönmüyor.
Demek ki her baraj altında kalan yerleşim alanları tümüyle yok olmuyor. Yeter ki insanlar her türlü durumu fırsata çevirsin.
Bazen hatıralar gider ama yeni ve muhteşem bir manzaraya bırakır yerini. Düşünün ki baraj suyu gelecek diye bu bölgede bulunan evler yıktırılsaydı, sadece barajın havzası konumuna getirilseydi, bu kadar dikkat çeker miydi?
Dikkat çekeceğini sanmam. Çünkü bugün de gördüğümüz gibi Bozova'da da su var ama dikkat çeken özelliğe sahip olmadığı için Halfeti kadar dikkat çekmiyor.
Yani insanlar bir bölgeyi kaybetmeye seyirci kalmamalı, her türlü durumu fırsata çevirerek daha iyi bir gelecek bırakmalı.