Son günlerde ülke gündemini derinden sarsan trafik kazaları canımızı hayli bir yaktı.
Önce Gaziantep’te 2 gazeteci meslektaşımız dahil 16 kişinin ölümüyle sarsıldı. Daha onun şokunu üstümüzden atmadan Mardin’de 20 kişinin hayatını kaybettiğini öğrendik.
Gerçekten bu iki vahim kaza hepimizi derinden etkiledi. Hayatını kaybedenlerin aileleri adeta feryat figan ağladı. Mardin’deki o çığlık atan annenin sesi hala kulağımda gerçekten içim acıdı. Bir yakınını kaybetmenin ne demek olduğunu bilirim ben.
Bir Nisan ayında adını taşıdığım ve ellerinde büyüdüğüm amcamı kaybettiğimde o duyguyu yaşadım. Ailesinin feryatları çocuklarının her bir yerde ağlamaları hala gözümün önünde. Ama gel gör ki olmuşa ve ölmüşe çare bulamıyoruz. Her ne kadar kendimizi yerden yere vursak da gidenler dönmüyor.
Zamanla unutursun diyorlar da ben pek inanmıyorum. İnsan unutmaz sadece alışır. Bazen ansızın aklına gelir yine o günlere gidersin. O günler demişken o gece sanki kıyamet koptu. Bir telefonun gelmesi ve amcamın evinden gelen çığlıklar adeta mahşer yerini andırdı.
Herkes bir tarafa düşüp kendinden geçti. En küçük amcaoğlum Sinan’ın feryadı adeta yüreğimin ateşini daha da körüklüyordu. Ailenin en küçüğü olmasından dolayı amcam tarafından çok sevilirdi. Hep Sinan’ım derdi başka bir şey demezdi. Ondan dolayı en çok Sinan yıprandı amcamın ölümünden.
Diğerleri de çok üzüldü fakat Sinan başka üzülüyordu. Sanki dünyası yıkılmıştı. Onun için hayatını kaybeden ailelerin ne durumda olduklarını az çok biliyorum. Dediğim gibi ellimizden dua etmekten başka bir şey gelmiyor.
Tekrardan hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımın mekânı cennet olmasını, ailelerine başsağlığı diliyorum.