Her toplumda vardır yasaklar, tabular, çevre baskısı…
Başkalarının bizim için ne düşündüğü önemlidir elbet hayatımızda.
Henüz doğar doğmaz karşılaşıyoruz bunlara. Yasaklar, kurallar o zaman başlıyor.
Henüz çocukken bile ‘Bu davranışlar sana yakışmaz!’ sözleri… Birey evlendikten sonra bile anne babasının yanında çocuğunu sevmesinde biraz aşırıya kaçmak bile uygun görülmez. Bütün davranışlar aileye göre şekillenir.
Toplumda yetişen çocuğun ilgi alanları bile topluma göre şekilleniyor. Bunlar meslek gruplarına da yansıyor. Örneğin bizim toplumumuzda çocuğun ilgisinin hangi alanda olduğu, hangi meslek alanını seçeceği pek önemsenmez. Birkaç meslek grupları gelir akla. Bunlar öğretmen, doktor, avukat, mühendis vb. geride kalanlar pek de değerli olmuyor.
Toplumun bizi içine aldığı bu çemberleri bir türlü kıramıyoruz. Kendimizi ifade etmeye çalıştığımız zaman da görünmeyen bu çemberlerin sınırlarına çarpıyoruz. İstediğimiz bir alanda üretmeye çalıştığımız ve o alanda en iyisi olmak istediğimizde toplumun bizim için çizdiği bu çemberler bizi engelliyor. Ve en kötüsü de dokunduğumuzda bu sınırları hissedemiyoruz.
Çoğu zaman karşılaşmışız ailesi tarafından engellenen bireylerle. Kimi resim çizmek isterken, kimi spor alanında en iyisi olmak isterken, kimi müzikle ilgilenirken toplum tarafından hevesi kırılmış kişilerin zorla ilgi duymadığı alanlara yönlendirilmesine şahit olmuşuz.
Belki de bir alanda başarılı olamamamızın sebebi de budur. Belki bu yüzden üretemiyoruz. Bundan dolayı hayatın tadını çıkaramıyoruz. Bugün dönüp baktığımızda memleketimizde kaç kişi işini severek yapıyor, kaç kişi sanatla ilgileniyor?
Bu durum böyle devam ettikçe sürekli o çemberleri çizen kişilerin hayatlarını yaşamak zorunda kalıyoruz. Aynaya baktığımızda bir türlü ‘İşte bu benim’ diyemiyoruz.
Bir başka durum ise anne baba çocuklarına hep komşularını örnek gösterir. Başkasının yaptığını kendi çocuklarının da yapmasını ister. Bu özenti giderek bir virüs gibi insanın kanına girer. Ardından zaten kişi içindeki yeteneklerini yitirir ve bir türlü istediği başarıyı elde edemez.
Steve Jobs’un bu konuda çok güzel bir sözü vardır: “Zamanınız kısıtlı. Bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun…”
Jobs’un dediği gibi cesaretli olmalı insan. Hayat bizim nasıl şekilleneceğine biz karar vermeliyiz. Sezgilerimiz, isteklerimiz yol haritamız olmalı. Zor da olsa bu halkaları kırmaya çalışmak en doğrusu bence…