Şanlıurfa’da yaşayan insanlar ciddi bir hoşnutsuzluk içinde. Bunu anlamak için sokağa çıkıp insanlarla konuşmak yeterli. Kimi kamuoyu araştırmaları da toplumsal huzursuzluğu raporlara yansıtıyor zaten.
Basında yazılanlar bazen toplumun ‘gerçek gündemi’ olmayabilir. Zira çıkar grupları farklı bir algı oluşturabilir. ‘Mikrofona yakın’ duranlar bambaşka gündemlerle toplumun konsantrasyonunu bozabilir, dağıtabilir. Kentti yönetenler de bu durumlarda ‘asıl meseleler’ yerine ‘şişirilmiş gündemlerin peşinde sürüklenebilir.
Peş peşe cinayetler, tecavüzler, soygun ve hırsızlıklar, şiddet olayları travma üstüne travma yarattı. Bu duruma karşı uzmanlar ve devletin ilgili birimleri bireysel travmaları, özellikle çocuklar üzerindekileri minimuma indirmek için uğraş veriyor.
İkincisi ekonomi…
Hayat gerçekten geçinilmez noktaya doğru hızla yol alıyor. Bireysel ve şirketsel anlamda ciddi borçlanmalar var ve bu artarak devam ediyor. İnsanlar çaresizlik içinde. TL şimdilik duruldu ama yeniden dalgalanmayacağını kimse garanti edemiyor. Zaten yıktı yıkacağı kadar! Siyasetçiye fazla yüklenmenin alemi yok bence artık. Bu konularda yazıp çizmek, konuşmak da bir işe yaramıyor.
İşte size iki somut örnek: Hem asayiş, hem de ekonomiyle ilgili yüzde 100’e yakın bir toplumsal uzlaşı varsa ve bu konuda belediyelerde adım atamaz noktadaysa, neyi neden tartışalım ki?
Herkes hemfikirse, uygulamada neden elimiz kolumuz bağlı acaba? ‘Toplum ne ister’ sorusu, siyaset biliminin en kritik sorusudur oysa… Toplumun her istediğini yapmazsınız. Bu bir tavırdır elbette ve ‘kitle kuyrukçuluğu’ ya da ‘popülizme esir olmak da politikanın açmazlarındandır.