Sevgili her yaş grubuyla ilişkilendirilen, Batı’dan Doğu’ya doğru yayılan, her yıl kapsama alanı genişleyen ve gelmesi beklenilen özel günlerden biri…
İyi de nasıl doğmuş, nereden gelmiş bu 14 Şubat Sevgililer Günü…
Başlangıcı Roma İmparatorluğu dönemine uzanıyor…
Vitrinler yenileniyor, sokaklar ışıldıyor, kampanyalar düzenleniyor…
Hediyeler seçiliyor, sürprizler hazırlanıyor, heyecan yükseliyor…
Sevgililer Günü, Anneler Günü, Babalar Günü…
Yer yer “niçin bir gün” diye tepki de gösteriliyor.
Çıkış noktası ne olursa olsun günlük hayatı etkiliyor.
İşten güçten fırsat bulup bir buket çiçek ya da küçük bir hediye alamayan, güzel bir cümle kuramayan sessiz çoğunluk için büyük bir hatırlatma butonu gibi…
“Gün geldi…”
Böylece unutma derdiniz olmuyor; vitrinler, sokaklar, televizyonlar, gazeteler, iş yerleri kısaca nereye baksanız, nerede dursanız size fısıldanıyor.
“Gün geldi…”
Sevdiklerine zaman ayır, para ayır.
“Unutma, unutursan unutulursun!”
Siz, bekleyen misiniz, beklenen mi?
Bir alışveriş bu, alanı da vereni de mutlu ediyor.
İşin ticari boyutu ise artık çok iyi biliniyor; insanlar, şehirler ve ülkeler sıkı hazırlanıyor, %15 gibi ciddi bir ciro artışı bekleniyor.
Kırmızı güller kesiliyor, pek çok şirket kampanya düzenliyor, beyaz eşyada indirimler gerçekleştiriliyor…
Elektronik adreslerinize mesajlar gönderiliyor.
14 Şubat için hazırlanan özel programlar sevgililerin beğenisine sunuluyor.
Erkekler, kadınlara oranla daha fazla masraf yapıyor.
Uluslararası Perakende Federasyonu, geçen yıl Sevgililer Günü harcamalarını 17 Milyar Dolar olarak öngörmüş, bunun da yaklaşık beşte birinin internet üzerinden yapılacağını ifade etmişti.
Markaların, ürün ve hizmetlerine yönelik kampanyaları, tüketicilerin satın alma kararlarında ve tercihlerinde etkili oluyor.
İster bu kampanyaların etkisiyle, ister kendi planınız doğrultusunda sevdiklerinize daha fazla zaman ayırmanızın, hediye almanızın, bir çift laf etmenizin zamanı yaklaşıyor.
Yeter ki sevdiklerimizi mutlu etmeye çalışalım, o kadar çok tercih şansımız var ki…
Sevgililer Günü’nün tarihçesini bilmek zorunda değiliz, sevdiğimizi ya da sevildiğimizi biliyorsak küçük dünyamızın hükümdarı gibiyiz…
“Sevgi” konusunda söyleyecek sözü olan söylesin, tebessümü olan etsin, yazacak yazısı olan yazsın, bestesi olan yapsın, resmi olan çizsin, hediyesi olan versin, hiç kimse ertelemesin çünkü yarın diye bir şey yok.
“Sevelim sevilelim” diyen Yunus’u, “ne olursan ol, yine gel” diyen Mevlana’yı, “incinsen de incitme” diyen Hacı Bektaş-ı Veli’yi bir kez daha hatırlayalım…
Ya da “ölmek daha kolaydır sevmekten” diyen Luis Aragon’u…
Sevgiyle doğduk, sevgiyle yaşayalım.
Gününüzü kutluyor, “sevgiyle kalın” diyorum.