Türkiye’de GAP projesi, sıra geceleri ve ünlü müzik sanatçılarıyla ,başlık parası ,kan ve barış davalarıyla , çiğköftesi , kebap ve lahmacunlarıyla, Harran, Göbekli tepe ve Balıklı gölü ile Türkiye’nin gündeminde hep olan Şanlıurfa’nın çok eski bir tarihi vardır.
İlimizin tufandan sonra Nuh peygamber tarafından kurulan ilk 7 şehirden ilki ve en önemlisi olduğu rivayet edilir. 7-8 bin yıllık tarihi olan bu antik ve otantik ilimiz, binlerce seneden beri gerek doğal afetlere ve büyük cehalet ve duyarsızlıktan kaynaklanan inanılmaz tahribatlara karşı, inatla direnerek günümüze kadar gelebilmiş antik ve otantik bir ilimizdir.
Rivayete göre;
Hz. Adem Harran ovasında çiftçilik yapmış, Hz. Musa Tek tek dağlarında çobanlık yapmış ve Hz. Eyüp ise, 7 yıl bu şehirde çile çekmiştir. Halkın genel kanısına ve yaygın rivayete göre Hz. İbrahim, Kral Nemrut tarafından bu şehirde ateşe atılmıştır. Şuayp Peygamberin, bugün harabeleri kalan, Şuayp tarihi şehrinde yaşadığı söylencesi günümüze kadar gelmiştir. Hz. İsa ‘nın yüzünü sildiğinde mucizevi resminin çıktığı mendili o dönemin Osirone kralı Abgar’a göndermesi, kralı ve Urfa ‘yı takdis etmesinden dolayı bu antik şehre batılılar, kutsanmış şehir anlamında BLESSED CİTY derler. Batılılar bu kutsanmış şehre Hindistan seferinde ölen Büyük İskender’in anısına, Onun Makedonya ‘da doğduğu kasabanın isminden dolayı, EDESSA demişlerdir.
Urfa ‘nın tarihi Yontma taş devrine kadar bile uzanır. Mükemmel coğrafi konumundan dolayı Urfa, bir çok uygarlıkların idaresi ve etkisinde kalmıştır. Başlıca Ebla , Akkad , Sümer ,Babil ,Hitit ,Hurri –Mittani , Arami Asur Pers , Makedonya , Roma ve Bizans egemenlikleri altında yaşayan Urfa 1094 yılında Selçuklu topraklarına katılmıştır. Eyyübi Memluk, Türkmen, aşiretleri , Timur devleti , Ak koyunlular , Dulkadir beyliği , Safaviler’den sonra 1516 yılında Osmanlıya katılmıştır.
Bir zamanlar URFA, 300 yüz yıl yaşayan, bağımsız Osirone krallığının başkentliğini de yapmıştır. MÖ. 132 ile MS. 244 yılına kadar tam 35 kral, bu şehirde krallık yapmışlardır. Ve 1. yüzyılın ortalarında faaliyete geçen dünyaca meşhur Urfa akademisi, yaklaşık 10. yüzyıla kadar, o zamanlar sözü geçen Siirt, Nusaybin, Antakya, Kadıköy hatta Roma akademilerini son derece etkilemiştir. Bu kent bambaşka bir düşünce ve edebiyat doğurmuştur. Urfa akademisinin yaptığı bu çalışmalar ve bu akademiden yetişen ünlü Urfa’lı bilim adamları yıllar sonra Oxford, Chambrich gibi dünyaca meşhur bir çok üniversiteyi de etkilemiştir.
Görülüyor ki Urfa‘nın tarihi ve bu kültürel zenginliği, bu kadar değişik uygarlıkların burada yaşamış olmasından dolayıdır. Bu farklı uygarlıkların hemen hepsi bu güzel şehrin tarihi sosyal ve kültürel değerlerine, ayrı ayrı bir şeyler katmışlardır. Halen Urfa’da Türk, Kürt ve Araplar bir arada kardeşçe aynı mekanı paylaşır ve yaşarlar. Düne kadar onların hepsi, Ermeni, Yahudi ve Süryanilerle de beraber kardeşçe yaşıyorlardı. İstanbul, Mardin İskenderiye, Selanik ve Prag gibi şehirlerde olduğu gibi Urfa’da da bu değişik kültürlerin bir arada yaşamasından oluşan bu mozaik bu kente, yaşayan kültürü ile, bugün bile imrenilecek özellikler ve güzellikler katmaktadır.
Şanlıurfa’nın şehir dokusunu süsleyen çok çeşitli kapalı çarşılar ,hanlar ,daracık sokaklar ,yüksek duvarlı avlulu köşk gibi evler , konaklar , çeşmeler , hamamlar ,su kemerleri ve köprüler , kilise, camii ve türbeler, kale hendek ve surlar bu şehirde şiirimsi, inanılmaz bir ” siluet “oluşturmaktadır.
Gümrük Hanı, Kazaz Pazarı ( Bedesten ), Sipahi ve Kürkçü Pazarı, Aktar ve Oturakçı ve Kasap Pazarı gibi tarihi yaşayan ve yaşatan çarşılar halen bu kentin ticari hayatının can damarlarını olmaya devam etmektedir.
Zarif çardakları ve sıcak havalarda insanı serin havasıyla mest eden eyvanlarıyla, Urfa evleri Anadolu konut mimarisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Betonlaşan günümüz dünyasında bu taş yapılar daha da önem kazanmıştır. Savaştan önce sık sık gittiğimizde, Halep’te beton yapıya kesinlikle rastlayamamıştık.. Onlar tarihi yapıları büyük bir hassasiyetle korumuş ve yeni yapılaşmada bu tarihi dokuya uyumlu zorunlu taş kaplamalı mimari Şaheserler yapmış ve yapmaya da devam ediyorlardı. Maalesef savaştan dolayı kim bilir nasıl harabeye dönmüşlerdir. Savaşın bir an evvel bitmesi ve insanların tekrar huzura kavuşması için Allaha dua ediyoruz…
Urfa ‘da ise özellikle son 15- 20 senede inanılmaz bir vurdum duymazlıkla tarihi bu yapılar bir bir yıkılmakta ve o güzelim yapının içlerine ahtapot gibi beton binalar sızmaktadır . İnsanlar bilinçli veya bilinçsizce SİT korumasını bile delerek tarihi dokuları bir bir yok ediyorlar.
İşsizliğin yoksulluğun had safhada olduğu ilimizde, bugün Dergah, yerli turistlerle dolup taşmaktadır. Eğer Halepli bahçede yapılan arkeolojik ve Mozaik müzelerinin yanında, Lekler caddesi tepelerinde yapılmasına başlanan Kral mezarları proje ve onu takip eden diğerleri uygulanabilirse, en kısa zamanda Urfa, Dergâh ve turistik diğer çevremiz zengin yabancı turistlerle de dolup taşacaktır.
Ayrıca gitmeyenler gidip lütfen bir görsünler. Baraj gölünün kenarında, Bozova Kaymakamlığının ve Harran Üniversitesi su ürünleri okulunun birlikte yaptıkları harika tesisler inanın batı sahillerini bile aratmayacak güzellikte yapılmıştır. Kısacası marinası, iskelesi ve tekneleri, caffe ve restoranlarıyla bundan sonra tarih ve inanç turizmine ilaveten, Bozova Çatak ve Yaslıca tesisleri de, iddialı bir şekilde artık turizmde bizde varız diyorlar.
Sizleri bir anda zaman tünelinde yüzlerce yıl geriye götüren ve hepsinden tarih fışkıran Şuayp , Somatar harabeleri , Harran ve Hanelbehlül‘ün yanında, turistik otelleriyle Karaali termal kaplıcalarını da Urfa için yeni ve önemli bir nimettir.
Göbekli tepe bu yazıya sığmayacak kadar tarihi özelliği olan ve Arkeolojik tarihin yeniden yazılmasına sebep olan son derece önemli değerimizdir.
Değerli hemşerilerim, Şanlıurfa'nın en büyük zenginliği bu tarihi kültürel değerlerdir. Bunlara korumak ve sahip olmak görevi, başta Urfa ‘da yaşayanlar olmak üzere tüm dünya insanlarına düşer. Başta bu memleketin tüm sivil toplum kuruluşları, odaları ve tüm aydınları lütfen el ele birlikte bir şeyler yapıp, daha fazla geç kalmadan, antik ve otantik bu biricik şehrimize bir an evvel sahip çıkalım. Çünkü başka Urfa yok…