Ateş yakar, soğuk donar, su boğar, deprem yıkar, cereyan çarpar, rüzgar sallar... bilerek veya bilmeyerek eşyanın tabiatına karşı çıkanlar, mesuliyetten kurtulmak adına aldandım, aldatıldım diyemez/dememeli...!
İllada bir dans gerekirse, herkes ta baştan beri meşru dairede dengiyle dengesini kurup dans etmeli, etmeli balay... yoksa yanar, donar, boğar, yıkar, çarpar, sallar... karekterlerin kareköklerinde meydana gelen/getirilen tahribattan ne halay kalır ne alay, ne mir kalır ne miralay...
Atasözlerimizden birinde: "Bir musibet bin nasihattır" denilmiş ise, şimdi bu dünyanın en pahalı binlerce nasihatını almanın tam zamanı. Herkes payına düşeni mutlaka almalı. Ve bilhassa Hadisi Nebevide: "Herkes güttüğü sürüden mesuldür" mantığının mesuliyetiyle; mesuller sabaha varmadan akşamdan uyanık kalmalı.
Sürünün bir kısmı ateşte yanar, bir kısmı sovukta donar, diğeri suda boğulur, diğer bir kısmı depremde batar, cereyanla çarpılır, geri kalanı rüzgarla yününü/istikametini şaşırıp perişan olursa,... güttüğü sürüden mesul olan çobanın suçu hiç yok mu?
Vallahi komşu köylerimizin bir kısmında bir zamanlar aynen böyle oldu. Çobanlarıın atamalarını sağlayan ağaları, sultanlarınca ya cezalandırıldı, etkisiz hale getirildi, idam edilerek öldürüldü veya bir kısmı intihar ettiler/ettirildiler.
Umarım diğer komşu köyler ve bizim köyümüzün çobanları sürülerini bu afetlerden koruyalım derken; karabaş köpeklere aldanıp sırtlanlara, ayyılara, çakallara, bozkurtlara veya yolkesen eşkiyalara, hırsızlara kaptırmazlar!!? Ah ki keşke keşkeler olmasaydı...!