Kur'ân-ı Kerim'de, Nûr sûresinde düzenlenen liânın yapılış şekli şöyledir. “Eşlerine zina suçlamasında bulunup da kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, dört kere, doğru söylediğine Allah'ı tanık göstermesi; beşinci olarak da, "eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lânetine uğramasını" söylemesidir. İftiraya uğrayan kadının dört kere, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna Allah'ı tanık göstermesi kendisini ceza görmekten kurtarır. Kadının beşinci tanıklık ifadesi, "eğer kocası doğru söyleyenlerden ise kendisinin Allah'ın gazabına uğramayı dilemesi" olacaktır.” (Nûr, 24/6-9):
Konuyu biraz daha detaylı anlatırsak, eşinin zina ettiğini veya çocuğunun kendisine ait olmadığını iddia eden ve bu konuda şahitleri bulunmayan koca, hâkim huzurunda dört defa Allah'ı şahit göstererek eşinin zina ettiğini veya çocuğun kendisine ait olmadığını söyler, beşincisinde de "yalan söylüyorsam Allah'ın lâneti üzerime olsun" der. Bundan sonra kadın da, dört defa Allah'ı şahit göstererek kocasının bu isnadında yalan söylediğini belirtir ve beşincisinde "Kocam doğru söylüyorsa Allah'ın gazabı üzerime olsun" der. Bunun üzerine hâkim tarafların ayrılmalarına hükmeder.
Bu boşanma İmam Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed'e göre bir bâin talaktır. Ebû Yûsuf ve diğer mezhep imamlarına göre ise, taraflar birbirlerine ebedî olarak haram olurlar; hiçbir şartla bir daha evlenemezler. Bu yemin ve lânetleşme erkeğe kazf cezası, kadına da zina cezası uygulanmasını düşürür. Bu liân ile ilgili âyetlerden anlaşıldığı gibi, şehâdet yemin manasına da gelmektedir. Bu vesile ile yemin ve çeşitlerini kısaca tarif edelim:
Yemin, lügatte, kuvvet mânasına gelir. Dindeki mânası ise, bir işi yapmak veya yapmamak hususunda iddiayı kuvvetlendirmek için ya Allah'a kasem edilerek veya talâk (boşanma) gibi birşey'e bağlayarak yapılan akid demektir.
Meselâ: "Vallahi filân işi yaptım veya yapmadım" şeklinde yapılan yemin, Allah'a kasem suretiyle yemindir.
"Şu işi yaparsam karım boş olsun" deme ise, boşamaya bağlı yemin çeşididir. Yemin edene hâlif denir. Yeminini tutmaya berr, yeminini tutan kimseyede bârr adı verilir. Yemini bozmaya veya yalan yere yemin etmeye ise hins; böyle olan kimseye de hânis denilir.
Allah'a Kasem Şeklinde Yapılan Yeminin Çeşitleri Nelerdir?
Kasem şeklinde yapılan yeminler kısaca üçe ayrılır:
1 - Yemin-i lâğv,
2 - Yemin-i gamus,
3 - Yemin-i mün'akide.
1-Yemin-i Lâğv Nedir?
Yanlışlıkla veya doğru zannıyla yalan yere yapılan yemindir. Bir kimsenin borcunu ödemediği halde ödediğini zannederek "vallahi ödedim" diye yemin etmesi gibi. Bu nevi yeminden dolayı yemin sebebine keffâret gerekmez. Allah'ın afvı ve bağışlaması umulur.
Ağızdan yemin kastedilmeksizin yanlışlıkla irade dışı çıkan vallahi sözü de bu yemin kısmına girer.
2-Yemin-i Gamus Nedir?
Bile bile yalan yere yapılan yemindir. Borcunu ödemediğini bilen kimsenin, bile bile, ödedim diye yemin etmesi gibi...
Bu gibi yalan yeminler çok büyük günahtır. Böyle yalan yere yapılan yeminlerin, yurtları viran ve yalancıları da mahv u perişan edeceği rivayetlerde vardır. Bunun bağışlanması için keffâret yoktur. Çünkü ortada kasdî bir durum vardır. Ancak tevbe istiğfar etmek, hakkı zâyi olan varsa ondan da helâllık almak gerekir.
İmam-ı Şâfiî'ye göre keffâret de gerekir.
3-Yemin-i Mün'akide Nedir?
Mümkün olan ve geleceğe âit bulunan bir şey hususunda yapılan yemindir. "Vallahi yarın borcumu ödeyeceğim" demek gibi...
Böyle bir yemine riayet vâcibdir. Ancak riayet edildiğinde umumun zararı söz konusu ise, o takdirde yemine riayet edilmez, bozulur, sonradan keffâreti verilir ve ayrıca Allah'tan da af dilenir.
Meselâ: Bir kimse borcunu vermemeye yemin etse, bu yemine riayet etmek değil, etmemek vâcibdir. Bu sebeble yemin bozulur. Keffâreti verilir.
Birden fazla yemin edilip bozulunca her yemin için ayrı bir keffâret gerekir mi?
Evet, yeminin sayısı artarsa, keffâretin sayısı da ona orantılı olarak artar. Yeminleri ayrı yerde söylemiş olmak bile, bu hükmü değiştirmez. Fakat İmam-ı Muhammed'e göre, yemin keffaretleri çoğalınca bir tek kefaretle hepsinden kurtulmuş olur. Fakihlerin çoğu bu görüşü tercih ederler.. (Ekser Hanefi fıkıh/İlmihalleri bu şekildedir)
“Şehâdet'in ifâde ettiği diğer bir husus da, şehîd olmadır. Şehâdet, aynı zamanda şehîdin mastarıdır. Şehîd, Allah rızası için, O'nun yolunda canını fedâ eden müslümana verilen isimdir. Ona bu ismin verilmesinin sebebi, cennetlik olduğuna şahitlik edilmiş olması, veya onun Yüce Allah'ın huzurunda yaşıyor bulunması yahut ölümü sırasında meleklerin hazır bulunması yahut da ruhunun doğrudan Cennet'te bulunması ya da Allah tarafından çeşitli mükâfatlarla mükâfatlandırılmış olmasıdır” (el-İsfahânî, el-Müfredât, Mısır 1961, 267 vd.; et-Tahtâvî, Haşiye ala Merâki'l-Felâh, Mısır 1970, 516 vd.; geniş bilgi için, "şehîd" maddesine bakınız).
Şehâdet ve şahitlik hususunda dikkat edilecek önemli bir nokta da, yalan yere şahitlikte bulunmaktan kaçınmadır. Yüce Allah, yalan yere şahitlikte bulunmaktan kaçınanları Kur'an'da övmüştür: “Onlar ki yalan şâhidlik etmezler. Boş laf konuşanlara rastladıklarında, vakar ile (oradan) geçip giderler" (el-Furkan, 25/72). Ve Hz. Muhammed (ASM) efendimiz bir gün yanındaki sahabelerine şöyle der: "Size büyük günahların en büyüğünü haber vereyim mi?" aynı soruyu üç kere tekrarlamıştır. Hazır bulunanlar:
"Buyurunuz Ey Allahın Resûlü!.." demişler. Bunun üzerine, Hz. Muhammed (ASM) şöyle devam eder: "Allah'a eş ve ortak koşmak, anne ve babaya isyân edip onlara karşı olan vazifeyi yerine getirmemek. " O sırada bir yere dayanmakta olan Hz. Muhammed (ASM) yerinde doğrulayarak şöyle devam etmiş: "İyi dikkat edin! (Üçüncüsü de), yalan yere şehâdette bulunmaktır." Hz. Muhammed (ASM) bu son cümleyi o kadar tekrar tekrar söylemiş ki, orada bulunan cemâat, içlerinden (bazıları o heybet karşısında) keşke susup, bir daha söylemese, diye düşünmüşler (Muhammed b. Allan, Delilu'l-Fâlihîn, Mısır 1971, II, 170).