Halkımızın tarih boyu, en büyük beslenme alışkanlıklarının başında; her övün yemekte ekmek tüketmek gelir. Hatta birçok zaman, kendini ekmekle doyurur. Biraz daha eskilerde yemeği bile, ekmek yiyebilmek için katık olarak kullanır. Onun içinde ekmeği çok önemser. Tadına, rengine, pişmişliğine, şekline değer verir. Hatta başta Kürt mitolojisi olmak özre diğer şark bölgelerinde bulunan diğer halklarda da ekmeğe kutsallık atfedilir. Birçok zaman kendi aralarında ekmeğin ismini anarak ahitleşir, yemin-billahi ederler.
Bazı örnekler: “Zeydé nan u ava eziz bi” Ekmek ve su gibi aziz ol.”Sondê min bi nan bo!” Ekmeğe yemin olsun ki. “Nan mi çiman şano” Ekmek gözlerime çarpsın! “Bi nandé Kâlo’y bo!” Şeyxîn/Dedenin/Pir’in ekmeğine and içerim. “Wa nan to(yan mı) şano ki!” Ekmek seni (veya beni) çarpsın ki…) Beddualarda bile; “Nan tehjî bo wa toré” Ekmek sana tazı olsun (ki kavuşmayasın) "Nan arwéş ü ti tahjî bé" (ekmek tavşan sen tazı olasan.) “ Bokan tü bi nan bi hesirîyé” İnşallah ekmeğe muhtaç olasın. Bu gibi Türkçe, Arapça, Farsça ve bölgede bulunan diğer halkların dilleri ile de benzer ata sözler ve deyimler vardır.
Başta Kürtler dedik çünkü Kürt Kültüründe acıkılınca: Dimilî de “Kerem ki ma nan burê.” Kormancî de: “Keremke em nén büxün.” Yani; Buyurun ekmek yiyelim. Bir öğün yemeyi “ekmek” olarak ifade ederler. Oysa Türkler de: “Buyurun yemek yiyelim.” Denilir. Hatta bölgemizde Araplarda da “Tefeddel tenakül xübüs.” Buyurun ekmek yiyelim, şeklinde ifade edilir. Bin yıllık beraberliğe rağmen birçok alanda olduğu gibi bu kültürel terceme farklılık hakikaten bir güzel zenginlik olarak böyle devam etmektedir.
Şimdi esas konumuza gelecek olursak; ekmeğin tarla ve tohumdan başlayarak, soframıza gelene kadar geçirdiği merhaleleri tefekkür edelim. Nice emek, zahmet ve masraflarla, fiziksel, kimyasal, biyolojik devrelerle soframıza geldiği gerçeğini göz önünde bulunduralım. Elbette ekmek oluşana kadar ki her devresi mevcut yaşamamız açısından; millet, memleket ve devlet olarak ta geleceğimiz açısından çok önemlidir. En önemlisi en son sofraya hazırlanışı sırasında fırında şekillenip pişirilmesidir.
Bence; evvela Fırın açacaklara belli şartlar, kaide kural ve kanunlar getirilmelidir. Çalışanlara da derecelerine göre ehliyet ve salahiyet belgeleri eğitilerek verilmelidir. Un, maya, tuz vs malzemelerin kalite kontrolleri, pişirilme kıvamları, ağırlık standartları kontrolleri kadar çalışanların ayakkabıdan külahlına kadar, giyim-kuşamları dahi belli bir renk ve kalite standardına tabi tutularak denetlenmelidir.
(Devamı Yarın)