İlâhî hakîkatleri idrâk ederek Rabbini bulan ve kendisine taraf-ı ilâhîden herkese verilmeyen bir ilim bahşedilen Hazret-i İbrâhîm (as) tevhîd dinine dâvet etmeye kulluk ve peygamberlik şerefine ermeye Babası Âzer’den başladı.
Öyle ya Cenabı Rabbül âlemin: “İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için mücadele eden) mazlumlara/kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir.” (Bakara,177)
Hz. İbrahi (as) Babasına yumuşak bir tavırla şöyle dedi:
“–Babacığım! İşitemeyen, göremeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere ni-çin tapıyorsun? Babacığım! Bana, sana verilmeyen bir ilim verildi. Bana tâbî ol; seni sırat-ı müstakîme ulaştırayım. Babacığım, şeytana tapma! Çünkü şeytan, Rahmân’a isyân etmiştir. Ey babacığım! Doğrusu ben sana Rahmân’dan bir azap dokunup da şeytana dost olmandan korkuyorum!” (Meryem, 42-45)
Hz. İbrahi (as)in Babası Âzer ise kızarak:
“«–Ey İbrâhîm! Sen benim (yoluna baş koyarak uyduğum,..) taptığım, tanrılarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (onlara dil uzatmaktan, eleştirmekten, muhalefet etmekten) vazgeçmezsen, and olsun seni (cezalandırır, işkence eder…) taşlarım. Uzun süre benden ayrıl; git!» dedi.” (Meryem, 46)
Fakat İbrâhîm (as) Babası Âzer’e yine yumuşak bir üslûpla mukâbele etti: “İbrâhîm: «Sana selâm olsun! Rabbimden senin için mağfiret dileyeceğim. Çünkü O, bana karşı çok lutufkârdır.» dedi.” (Meryem, 47) Ve babasının affı için duâ etti. Ancak duâsı Cenabı Hak tarafından kabûl edilmedi.
Çünkü babası Allâh’(cc)ın düşmanıydı. İbrâhîm (as) İlahi ikaz üzere bunu iyice anladığında duâ etmekten hemen vazgeçti. Zîrâ (ilahi düzenin dışında beşeri bir ideoloji ve felsefe düzenleirin savunucuları olan) kâfirlerin affı için değil, ancak hidâyetleri için duâ edilirdi.
Kur’ân-ı Kerîm bu husûsu şöyle bildirir:
“Cehennem ehli (müşrik, kafir, münafık, zalim, katliamcı fasık…) oldukları açıkça belli olduktan sonra, akrabâ dahî olsalar, (Allâh’a, hükümlerine ve nizamnamesine, Kur’an şeriatına, parelel kanun-kural-yasa uydurarak karşı çıkanlar) ortak koşanlar için af dilemek, ne peygambere yaraşır, ne de mü’min-lere! İbrâhîm’in babası için af dilemesi (ise), sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Onun Allâh düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan (hemen) uzaklaştı.
Şüphesiz ki İbrâhîm, çok yumuşak huylu ve pek sabırlı idi.(et-Tevbe, 113-114)
İbrâhîm (as)ın babası ve kavmi ile mücâdelesi, onlara gittikleri şirk yolunun yanlışlığını anlatması ve onları aklî ve mantıkî delillerle tevhîd inancına ısrarla dâvet etmesi, Kur’ân-ı Kerîm’de tekrar tekrar ifâde edilmektedir. Bunlardan birinde Hazret-i İbrâhîm (as)’ın, îmân etmeyen babası ve kavmi ile şöyle konuştuğu beyân olunmaktadır:
“O, babasına ve kavmine: «–Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor?» dedi. Onlar: «–Biz, babalarımızı bunlara tapan kimseler olarak bulduk.» dediler. (İbrâhîm:) «–Doğrusu siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesi¬niz.» dedi.
Kavmi ise: «–Bize gerçeği mi getirdin, yoksa oyunbazlardan biri misin?» dediler. (Bunun üzerine İbrâhîm): «–Hayır, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şâhidlik edenlerdenim.» dedi.”(el-Enbiyâ, 52-56)