İlahi beyan doğrultusunda şehadet ile ilgili hususlarda, diğer bazı emirleri sergileyen bir âyeti kerimenin yüce meâli de şöyledir: "Ey inananlar! Allah için adâletle şâhitlik edenler olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adâletten saptırmasın. Âdil davranın; takvaya (hakkıyla muvahid ve mücahit olan Allah'(cc)ın kullarına) yakışan budur. Allah'tan korkun; şüphesiz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır" (el-Maide, 5/8).
İslam Dini'nin dini, imanı, imamı, mürşidi ve nizamnamesi olan Kur'an'ı Kerim'in en uzun âyeti, el-Bakara 282. âyetidir. Bu âyeti celilede, şahâdet ile ilgili bir çok husus, net bir biçimde dile getirilmiştir. Daha sonra gelen âyette de, hiç kimsenin şehâdeti gizlememe hususu açıkça zikredilmiştir.
Cenabı Allah(cc) şöyle ferman buyurur! "Şahitliği (gördüğünüzü-bildiğinizi-tanıdığınızı sakın) gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkârdır (hayat boyu vicdan azabı çeker). Allah yaptıklarınızı bilir" (el-Bakara, 2/283).
Bilindiği gibi, İslâm hukukunda şehâdet konusuna büyük önem verilmiştir. Hemen ekser fıkıh kitaplarında, şehâdet konusu müstakil bir başlık altında ele alınmış ve detaylı bir şekilde tüm şekilleri açıklanmıştır.
Her konunun fililojik bölümü, logat ve ıstılah anlamları bakımından söz-terim, deyim ve kalıp veciz ifadeleri olduğu gibi, şehâdetle ilgili yazılı kaynaklarda, çeşitli fıkhî terimler vardır. Bu terimleri kısaca açıklayalım:
İslâm hukuku açısından şehâdet: Bir kimsenin, başka birinin bir şahısta olan hakkını ispat için, şehâdet terimiyle hâkimin huzurunda verdiği ifade ve haberdir. "Filan kişinin, falan şahıstan şu kadar alacağı veya vereceği olduğuna şahâdet ederim" denilmesi gibi. Bu şekilde bir ifade ile şehâdette bulunan bir kişiye "şâhid", lehine şehâdet yapılana "meşhûdün leh", aleyhine şehâdet yapılana da "meşhûdün aleyh" ve şehâdet konusu olan mes'eleye de "meşhûdün bih" denir.
Hak dine göre, herhangi bir insan, herhangi bir meselede şahid olarak gösterildiği zaman, şahitlikte bulunmaktan kaçınmaması lâzım ve elzemdir. Şahidin doğru olarak bildiğini doğru olarak ve olduğu gibi ifade etmesi gerekir. Ancak islam hukuku/fıkhında farklı bazı istisnai durumlarda söz konusudur.
Mesela, zina yapma, konusunun izharı daha büyük fitne ve felaketlere sebebiyet verecek ihtimali varsa, sırf Lillah için gizlemesi gibi had cezasını gerektiren hususlarda şahitlik yapan diğer durumlara göre muhayyerdir. İsterse o andaki durumun tahlil sonuçları gereği doğru söyler ve isterse suçlunun suçunu, kabhatını ve ayıbını örter. Verilecek hükümde başkaları suçlu veya cezaya çarptırılma zulmü ve iftirası söz konusu değil ise başkasının kusurunu örtmek, daha iyi olarak kabul edilmiştir.
Genel mana olarak şehâdet konusunda, şahadette bulunacak zevattan aranan önemli bazı şartlar vardır. Şâhidin müslüman, akıllı, baliğ, hür, adalet sahibi (güvenilir), görme ve konuşma yeteneğine sahip olması, kendisinin o suçu işlememiş olması ve başkasına zina iftirasından dolayı had cezasına çarptırılmamış bulunması gerekir. Ve bir de özellikle şahitlikte "şehâdet" lafzını kullanması icâb eder. Ben böyle bilirim, bence bu iş böyledir, zannedersem böyle-şöyle idi... gibi sözler, hüküm vermede şehâdet için yeterli değildir.
Herhangi bir kimsenin annesi, babası, ninesi, dedesi, çocukları, torunları ve eşleri lehine tek başlarına yaptığı şahitlik kabul edilmez. Bir de kişinin kendi varisleri ve ortakları lehine yaptığı şehâdetteki gibi, menfaatını ilgilendiren hususlardaki şahitliği de özel-istisnai durumlar dışında kabul edilmez. Aralarında kin ve düşmanlık bulunan kişilerin hissi davranmaları ihtimali gözününe alınarak ciddi şüphe olduğu için birbirleri aleyhindeki şahitlikleri de birinci derecede muteber sayılmaz.
Özetlemek gerekirse, söz konusu adli "...davalarda herhangi bir tarafın haksızlığa uğraması ihtimali olduğu hususlardaki şahitlik, İslâm fıkhında muteber görmemiştir. Bir kısım insanlarda bulunan İslâm ahlâkına aykırı düşen kötü huy ve fiillerden dolayı bu minval üzre olan birey ve toplumların şahitlikleri tartışılmış ve alimlerin ekser ittifakı ile uygun görülmemiştir. önemli olan hususlardan biri de, yapılan şahitlik o an mevcut olan davaya uygun düşerse, o şehadet kabul edilir. Eğer söz konusu olan davaya bir biçimde aykırı bir durum varsa, kabul edilmez." (el-Kâsânî, Bedâiu's-Senâî, Beyrut, 1974, VI, 266 vd.; Vehbe ez-Zuheylî, el-Fıkhu'lİslâmî ve Edilletuhu, Dımaşk 1984, VI, 562 vd).