(Dünden devam) Bu özet diyebileceğimiz izahtan sonra şehadeti üç ana kategoride incelemeye ve izah etmeye çalışacağız.
1- Kur'ana göre şr'i maddi ve manevi şehitlik: İ'layı Kelimetullah adına, Kur'an ve Sünnetin emir ve nehilerine uygun olan gerçek İslam'daki şehitlik-şahadet'tir ki Hükümleri, şekilleri, Kur'an ve Sünnette açıkça zikredilmiştir. Bu durumun dahi farklı mertebeleri vardır.
2-Sünnet-Hadise göre şahadetin şerh'i manevi şehitlik: Yangın, sel, zelzele, tufan, gurbet, doğum ve bir kısım hastalıklar sonucunda imanlı ve ameli salih sahiplerinin ulaşacakları manevi sevap şehitliği. Bu bölümün dahi birkaç kısımları vardır.
3- Devletler, örgütler, organizasyonlara göre maddi-resmi şehitlik: Bu durum; Kur'an ve Sünnete göre tamamen farklıdır ki çoğu zaman ahiret nokta-ı nazarında hiç bir kıymeti harbiyesi olmayan; makam-mevki, mal-mülk- melik ve imkan veya şan-şöhret, paye, bayrak, ideoloji veya millilik şehitliğidir. Bu açıdan yine farklı şıkları ve bölümleri vardır.
Değerli dostlar! Dua buyurursanız; bunları teker teker bilgi, belge, hikmetleri ve kaynakları ile önümüzdeki günlerde detayları ile birlikte ala kederil imkan şerh ve izah edeceğiz.
Elbette yazdıklarımıza itirazı olanlar: Yanlışlarımızı söyleseler ve hakikatte hatalıysak mutlaka düzeltiriz. Değilse bile illa muhalefet ve karşıt hareket eden kardeşlerimizde; fikir hürriyeti serbestiyeti içerisinde, edep ve terbiye dahilinde, delilleriyle karşı çıkma, izah etme, aykırı görüş beyan etme özgürlüğüne sahiptirler. Varsa onlarında doğrularından faydalanacağız inşallah.
Umarım bu güne değin kimin niçin, küllah, şapka, fötr, kalpak... giydiği anlaşılacak. Baştakilerin başındakiler düşerse "kimin kel, kimin fodul?" olduğu anlaşılır!
Bu manada olabildiğince peygamberi bir ahlakla, Kur'ani bir ilmi metotla, hakikate uygun bir sunumla tebliğe ihtiyaç olduğuna inanalardanım.
Bu konuda "evet" veya "hayır" diyenlerin yorumlarına açığız. Şimdiden katkı sunan, tepki gösteren, eleştiri yapan, onay veren, herkese saygılarımı iletirim.
Bizim gerçekten, Rabbimiz olan Yezdan'a birer beşer olarak kulluk görevimiz var: o da, "Kınayıcıların kınamasından zerre kadar korkmadan, çekinmeden" hak-hakikat bildiğimiz gerçekleri muhtaçlara "kellimünnasi ala kederi ukuliha" yani "İnsanların aklınının ala bileceği kadar..." formatıyle ve "kewlen leiyyinen" yani "Yumuşak sözlü, alçak gönüllü" formülü ile hiç durmadan koşarak kavuşmak ve kavuşturmaktır.