A. Zulüm Kelimesinin Lügat Ve Istılah anlamı
Lügat Anlamı:
Evvela her konuda olduğu gibi kelimeler ve kavramlar noktasında dahi Kur’an sözlüğünde bir kelimenin kullanıldığı anlam ve eş anlamları varsa ortaya koyarak daha kestirme yoldan doğruya varmak birinci önceliğimizdir. Bu konuda da Kur’an-ı Kerim’ de lügat ve ıstılah anlamlarıyla beraber –gördüğümüz kadarıyla- 300’e yakın yerde geçen zulüm kelimesi kök harflerinden türetilmiş olup, mastar manasına, nev’ine münhasır bir isimdir.
İslam öncesi Cehalet Asrı ve dağ-çöl yerlerde yaşayan bedevi dönemlerde Arap dilinin en eski söz ve deyimlerinin arşivi hükmündeki lügatleri zulmün, esas itibarı ile iki ayrı kök bakımından farklı anlamının bulunduğunu belirtilmiştir.
Zulmün birinci açık anlamı; aydınlığın terk etmesi, kaybolması ve yerini karanlığa bırakması anlamındadır. Bu manada, iyiliğin olmadığı ve kötülüğün çok olduğu güne zulümatlı, karanlığa uğramış zaman/gün ve geceye ise nuru olamayan karanlık gece tabirleri kullanıla gelinmiş.
Zulmün ikinci zahir anlamı ise; bir şeyi olması gereken durumun dışında, olmaması gereken duruma sokmaktır. “Her kim babasına benzerse haksızlık (zulüm) etmemiştir.” Yani bu teşbih uygun olmuştur anlamındadır. "Kurdu çoban eden zulüm etmiştir” ifadeleri ekseriyetle bu anlamda kullanılan ifade şekilleridir.
Bu konu filoloji açısından biraz irdelendiği zaman, ikinci anlama yani “Bir şeyi olması gereken yerin dışında olmaması gereken başka bir yere koymak” anlamını Arap lügatçilerinin ekseriyeti aktarırlar.
İbn Manzur’un ciddi olarak üzerinde çalışma yaptığı araştırmalı lügatında (v. 711/1311) tarihli yukarıdakilerden farklı olarak, zulüm ile ilgili şunları kaydeder: “Zulmün asıl anlamı cevr, cefa, eziyet, azap, zulüm etmek, sapmak ve uyulması gereken ve mutla durulması gereken yerde durmayarak meşu olan hududu, hukuku, ölçüyü, haddi aşmaktır.
Konumuzun daha net ve doğru anlaşılması i.in şu misali verebiliriz. Abdestle ilgili hadis-i şerifinde geçen "” fiili açıkça bu manaya gelmektedir.
Yani kim bunu kendi yanından artırır ya da eksiltirse sünneti terk etmek suretiyle haddi aşmış ve apaçık bir şekilde edile-i şeriyenin her iki (Kur’an ve Sünnet) ana temellerinden farz ve sünnet olan doğruluktan sapmış olur. Ayrıca her gusül ve abdest alındığı zaman manevi değeri, yani sevabı azalacağından kişi öncelikle bizzat nefsine de zulüm etmiş olmaz mı?
Ragıb el-İsfehâni (V.502)’ye göre zulüm kelimesi, adaleti ihlal ve hakka tecavüz etmek manasında kullanılmıştır. Elbette ki yapılan herhangi bir hak ihlali ve ihmali tecavüz olduğundan bu durumda, oran olarak eksik veya fazla olsa da “zulüm” kelimesi ile ifade edilir.
Bu sebeple fıkıh kitaplarında ve adalet, hukuk terminolojilerinde büyük veya küçük günahlar için zulüm kelimesi müşterek olarak kullanılır. Bu durumdan anlaşılıyor ki, kişinin Allah’ın emrini yerine getirmemesi ile işlenen kabair/büyük ve küçük günahlar ve hatta zelle denilen en küçük günah, hata sebebiyle Adem (a.s.) için “hatalı” manasında zalim kelimesi kullanılmıştır. Buna karşılık Şeytan’ın işlediği günah-ı kabair dediğimiz Allah’a isyan etmesi karşılığında Şeytan’a zalim denmiştir. Hâlbuki şeytana kullanılan zalimle Hz. Ademe kullanılan zalim ile ifade edilen iki fil ve ifade, davranış arasında sosyolojik, psikolojik, fiziksel ve biyolojik büyük farklar vardır.
Açıkça anlaşılıyor ki zulüm, tevhit karşıtı olan en büyük kebir olan şirk günahını da içine alan bir kavramdır. Çünkü tüm ilahları ret ederek sadece İlah olarak kabul ettiğimiz İlah, Rab ve Melik olma sadece ve sadece Cenabı Allah’(cc)ın hakkıdır.
Bu birinci derecedeki gerçek manada olan hakkı sahibine teslim etmeyen insan en büyük zalimdir. Şirkin Kur’an-ı Kerim’ de ekseriyetle en büyük zulüm olarak ifade edilmesi, hatta en kebir küfür olarak nitelendirilmesinin sebebini Fahreddin er-Razi(v. 606/1209) tefsirinde şöyle izah etmektedir: “ Şirk en büyük zulümdür. Çünkü şirk koşan kimse ilah olma özelliği olmayan bir varlığı, ilah konumuna koymaktadır.”
Zulüm kelimesinin birden fazla manalarıyla ilgili lügatçilerin söyledikleri bazı ifadeler ve anlatımlar kısaca bunlardır. Bunları şıklara ayıracak olursak beş başlık olarak sıralamak mümkündür:
a) -Bir şeyi olması gereken yere koymadan başka bir yere koymak.
b) -İlahi hak ve hakikatler noktasında ölçüyü kaybetmek, haddi aşmak.
c) -İlahi naslarla hududu belirlenmiş “dosdoğru olan yoldan” dalalete sapmak.
d) -İnsanlara, hayvanlara, hatta ağaç ve bitkilere işkence ve eziyet etmek..
e) -Müslim veya gayrı Müslim her kim olursa olsun haksızlık yapmak.
f) Asimle, inkar ve imha noktalarına direk veya endirek katkı sunmak.