Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya genelinde bir günde ortalama 137 kadın eşleri ya da akrabaları tarafından öldürülüyor. Bu rakamın ne kadar korkunç olduğu aşikâr.
Dünya Bankası'nın 2018 verileri kullanılarak, Birleşmiş Milletler Kadın Birimi tarafından yapılan hesaplamalara göre, her üç kadından biri, yakın bir aile ferdi ya da eşleri tarafından fiziksel ya da cinsel istismara uğruyor ve şiddet görüyor.
Dünyada durum böyleyken Türkiye'de ise, kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda OECD ülkeleri arasında ilk sırada geliyor. OECD'nin 2019 Tek Bakışta Toplum 2019 araştırmasına göre, örgütün 36 üyesi arasında ömürlerinde en az bir kez eşinden fiziksel veya duygusal şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke yüzde 38 ile Türkiye. Türkiye'nin hemen ardından yüzde 36 ile ABD geliyor. Yeni Zelanda yüzde 35 ile üçüncü sırada. OECD ortalaması ise yüzde 21,6.ile devam etmektedir.
Bu araştırmalar ve veriler bize şunu gösteriyor ki kadınlar için güvenilir yer olan evleri aslında en tehlikeli yer haline geldi çünkü en yakınları tarafından şiddet görüyor ve gene onlar tarafından öldürülüyor. Her gün gün geçtikçe evrende kadınlar için yaşam alanları daralıyor bunun altında yatan birçok neden vardır belki verilen cezalar yeterince caydırıcı olmuyor, belki kadına şiddet uygulamayı kendinde hak gören bir erkek toplumuna sahip olduğumuzdandır.
Belki sayamayacağım birçok neden vardır ve sadece fiziksel şiddet görmüyor, kadınlar hayatlarının her alanında şiddete maruz kalıyorlar. Kadın evinde, işinde, sokakta ve sosyal hayatında şiddetin türlerini görüyorlar ve yaşıyorlar. Bunları yaşarken dünya, toplum ve insanlar sadece izleyici kalıyorlar. Haksız yere gördükleri şiddetin türlerini yaşarken bile kendini savunamaz halde sessizce susuyor, çünkü biliyorlar ki seslerini güç katacak haykırışlarını savunacak kimse yok. Yıllardan beri gördüklerimizin yaşadıklarımızın tek savunması sessiz haykırışlarımız ve yuttuğumuz hıçkırıklarımız oldu.