Eski tarihimize dönüp baktığımızda ne kadar da değişmiş diyoruz, oysa değişen bizlerdik tarihimiz değil.
Her geçen gün tarihimizden, gelenek ve göreneklerimizden gün geçtikçe bir adım daha uzaklaşıyoruz. Hayat bize gitmememiz için ne kadar çelme taksada biz yine doğruluyoruz.
Orta Asya'dan Anadolu'ya uzanan, zamanla unutulan ya da hala kullanılan en eski adetler bize eskileri hatırlatırken öte yandan da ne kadar değiştiğini hatırlatıyor.
Eski tarihimize Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim, örtü ve perdelere işlenen desenler, giysiler üzerinde kullanılan motiflere yer verilirdi. Günümüze dönüp baktığımızda ise insanlar artık sadelikten yana...
Kültürümüzün en eski müzik aletlerinden biri olan Mezopotamya ve Anadolu uygarlıklarında çalınan, tef (erbane) artık yerini dijital müzik aletlerine bıraktı. Bu ve buna benzer daha nice gelenek ve göreneklerimizden uzaklaşıyoruz.
İnsanlarımız eskiden avlulu evlerde oturur kapı komşusunu da tanır, arka mahallede ki komşusunu da ama günümüzde 20-30 hanenin bulunduğu dev kulelerde bırakın tanımayı komşusunun yüzünü görmeyen insanlar var. Bayram günlerinde olsun, gündelik hayatta olsun büyüklerimizi ziyaret eder onların hayır duasını alırdık. Taki kahrolası pandemi olana kadar…
Pandemi bizi olduğumuz konumdan uzaklaştırıp bireyselleştirdi. Artık birbirimizden kaçar olduk. Aynı evin içinde kendimize oda ayırttık…
Tarihimizde düğünlerde, taziyelerde, toplantılarda içilen mırranın yerini şu an ise Starbucks’ta içilen dev bardaklardaki kahveler aldı. O da yetmezmiş gibi kendi paralarıyla kendilerine eziyet edip saatlerce kahve kuyruğunda bekliyorlar. Bunlar gelenek, göreneklerimizde yok.
Bizler sadece gelenek ve göreneklerden değil bizler kendimizden de insanlardan da uzaklaştık.
O denli adetlerimiz varken bizler ne ara böyle uzaklaştık birbirimize ne ara böyle tanımaz olduk birbirimizi…
Gelenek ve göreneklerimizden uzaklaşmayalım, toplumu bireyselleştirip tek tip haline düşürmeyelim…