Otizm, yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan, sosyal etkileşim sorunları olan kısıtlı ilgi alanları ve tekrarlayan davranışlarla kendini gösteren ve ömür boyu devam eden bir gelişimsel bozukluktur. Otizm tanısı alması için 3 yaşını doldurması beklenemez . Araştırmalar 14 aylıktan itibaren çocuğun göz teması kuramaması, adı ile seslenildiğinde bakmaması, söylenenleri duymuyor gibi davranması, bazı sözleri tekrar tekrar alakasız ortamlarda söylemesi, oyuncaklarla oynayamaması, parmağı ile bir şeyi gösterememesi, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgisiz kalması, akranlarına göre konuşmada geri kalması, sallanma, çırpınma veya aşırı hareketli olması, gözlerinin bir noktaya takılıp kalması, eşyaları döndürme, sıraya dizme, rutin değişikliğine aşırı tepki vermesi, kucaklamak isteyene tepki verip ona yönelmemesi gibi otizmin başlıca belirtilerini bulmak mümkündür. Her aile sağlıklı bir çocuk yetiştirme arzusu içindedir. Burada en büyük görev yine anne-babaya düşmektedir. Eğer Otizm tanısı almış bir çocuğunuz varsa öncelikle söylemeliyim ki Otizm bir hastalık değil , bir farklılıktır. Çocuklar doğdukları andan itibaren yaşamlarının ileriki yıllarında kullanacakları bilgi, beceri ve davranışların pek çoğunu aileleri ile gerçekleştirdikleri etkileşimler sırasında kazanırlar. Burada ailenin önemini vurgulamak kaçınılmazdır. Otizm tanısı almış çocukların eğitim öğretim yaşantılarına çok erken dönemde ve yoğun bir biçimde başlamaktadır. Dolayısıyla bu süreçte en çok zaman geçirdikleri kişiler olan aileleri ile kuracakları etkileşimin önemi artmakta ve aileler de bu süreçte çocukları ile nasıl etkileşim kuracakları konusunda bir desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Peki bu süreçte aileye düşen görevler nelerdir gelin birlikte bakalım.
- Tanı konulduktan sonra aile kabullenmeme ve üzüntü yaşaması normaldir. Bu süreyi kısa tutup bir an önce çocuğa odaklanılmalıdır. Bu süreçte uzmanlardan psikolojik destek alınması büyük önem taşımaktadır.
- Çocuğun zihinsel sağlığı için aile çocuğun yanında daima pozitif ve enerjik olmalıdır.
- Çocuğunuzu ortamlardan uzaklaştırmayın, tam aksi her çocuk gibi kendi yaşıtlarıyla oynamaları, vakit geçirmeleri gerekiyor. Ayrıca Otizm tanısı almış çocukların aileleri ile iç içe olmak size de iyi gelecektir. , dünyada yalnız olmadığımızı anlıyoruz. İkinci olarak da çocuklarımızı bir araya getirmek, oynamalarını ve paylaşmalarını sağlamak çok faydalı oluyor, birçok şeyi anlamaya ve öğrenmeye başlıyorlar.
- Bağlı olduğunuz merkezden çocuğunuzun durumu ile ilgili iletişim halinde olmalı, programını bilmeli ve eğitime evde de devam etmelisiniz.
- Çocuğunuzun hangi metotla daha iyi öğreneceğini keşfetmelisiniz.
- Otistik çocuklar yanıt vermeseler bile dinlerler. Bol bol konuşun .
- Ailelerin, çocukları ile ilgili bilgi eksikliği aileyi gerilime iten en önemli nedenlerden biridir. Bilgi aileler için bir güç kaynağıdır. Çocuğunuzu tanıyın ve nasıl anlaşacağınıza dair farklı stratejiler geliştirin.
- Sembolik oyunlar oynamak da çocuğun gelişimi açısından son derece önemlidir. Temsili nesneler kullanırsa ve nesnenin neyi temsil ettiğini bilirse sembolik oyunu da oynayabilir. Bu da çocuğun hem dil hem de diğer beceri alanlarında gelişmesini olumlu yönde etkiler. Sembolik oyunlarla neyin gerçek olup neyin olmadığını öğrenebilir. Bu da insanları ve çevresini anlamasını daha da kolay hale getirecektir.
- Otizmli bireyler alıştıkları yaşam tarzının, her gün rutin olarak yaptıkları şeyin değiştirilmesini istemezler. Bu rutinlerde bir değişiklik olması halinde öfkelenebilir ve bu değişikliğe izin vermezler. Örneğin; her gün aynı saatte oyun oynayan çocuk, bu oyun saatinin değişmesi durumunu kabullenemez. Yine aynı saatte oyununu oynamak ister ve bu değişikliğe aşırı tepki gösterir.
- Çocuğunuzun bir günlük düzeni planlanmış olmalıdır. Çocuğunun günlük ritmine dikkat edilerek uyku, yemek ve oyun saatleri ayarlanmalıdır.
- Çocuğunuza karşı tutumlarınız ne çok baskıcı ne de çok hoşgörülü olmalıdır.
- Çocuğunuza kural koyunuz ve bu kuralları ona öğretiniz. Eğer bulunduğu ortamın kurallarını bilirse problemli davranış sergileme ihtimali düşecektir. Ancak bu kurallar çocuğu sıkacak şekilde olmamalıdır.
- Öfke nöbeti sırasında; Çocuğunuza o esnada “hayır yapma” gibi olumsuz, kısıtlayıcı ifadelerle yaklaşmaktansa dikkatini başka yöne kaydırmasını sağlayınız veya öfke nöbetini görmezden gelmek, uzaklaşmak öfkesini azaltmaya neden olacaktır.
- Olumlu ve güzel şeyler düşünmeye çalışın. Şunu unutmayın ki; nasıl düşünürseniz öyle hisseder ve öyle davranırsınız.
Her zaman hayat bize istediklerimizi altın tepsi de sunmayabilir. Önemli olan zorluklar karşısında gösterdiğimiz tavır, elde ettiğimiz zaferdir. Her zorlukla beraber elbet bir kolaylık vardır. Siz iyi olun ki çocuğunuz da iyi olsun. Pozitif enerjinizin eksik olmayacağı , sabır ve sükûnetin eşlik ettiği bir başarı öyküsü sizin olsun .Yaşamınızda kolaylıklar , okumalarınız da keyif dilerim.
Sağlıcakla kalın.